Yollara Aşk..

5 mins read
3

Yine yapış yapış sokaklarda bir kent sabahı.. Yüzünü boz renkli bulutların ardında gizlemekten sıkılan güneş, soğuğun sertliğine aldırmadan gülümsemeye çalışıyor, arsız bir çocuk gibi.. Önceki haftadan kalmış buz kitlesi şimdi eriyiveriyor usulca, ama heran eski katı ve sessiz haline dönebilir. Belli mi olur ne yapacağı, kış bu; hele de rüzgarın kavuran ayazını eksik etmediği, Anadolu´nun orta yerine yüzyıllar önce kurulmuş, gri binaların ve puslu gökyüzünün sahibi Başkent´te. Ankara, onsekiz yaşının heyecanı içinde bir genç kız için “eğitim” demekti bir zamanlar. “Üniversite” demekti.. Meslek, kariyer demekti.. Kalkıp gelmişti koşarcasına küçücük ilçesinden, arkasında bıraktılarına üzülürken önünde açılan yeni dünyayı tanımaya başlamıştı.

Kentlerin de hikayeleri vardır tıpkı insanlar gibi.. İşte o genç kız yaşadığı kentin içinde yavaş yavaş boğulmaya başladığını anlayıncaya kadar ikisinin hikayesi birdi. O zamanlar üstüne üstüne gelmiyordu kaldırımlar, bürokrasinin ağırlığıyla ezilen insanlar sarmamıştı etrafını. Metroda, otobüs duraklarında gözlerinin feri sönmüş, kırışık suratlarında yılların yorgunluğunu taşıyan ve gülümsemeyi unutmuş insanlardan bihaberdi. Masumdu, aklında hep çocukluk döneminin muzurlukları, kalbinde de hergün ince bir nakış gibi yer eden binlerce güzel duygu vardı. Ve yaşadığı kentle birlikte insanlarıda aynı sanıyordu..

Ne zaman ve nasıl olduğunu anlamadan, yollar çağırmaya başladı onu da.. Sıkıştığı kentin kasvetinden kurtulmak için mi yoksa sadece içinden serin suların geçtiği derin vadilerden berrak göğe bakıp, çocukluğundan kesitleri hayalinde yeniden canlandırabilmek için mi bilmiyordu. Hatta uğradığı her antik kentte, ören yerinde tarihin gizli sayfalarından çıkıvermiş bir masal kahramanı oluveriyordu. Hoşnuttu, onun eviydi yollar. Aşıktı yollara; yolculukları iple çeker olmuştu. Artık her haberi, telefonu acaba yine yollar gelir mi bana yeniden diyerek beklemeye başlamıştı. Kimi zaman yollar çekti onu, kimi zaman kendisi attı ruhunu yolların koynuna. Ve her zaman, tek gerçek dostu olan sırt çantasını aldı yanına. Çünkü, her kahrını çekmişti o, zirvelere çıkarkende, köprüleri geçerkende yanındaydı. Öyle genişti ki kalbi, tüm ağırlığını kaldırmaya hazırdı hayatın heran. Yanına aldıkları değişiyordu, yanındaki insanlarda öyle. Karşısına çıkan yol arkadaşları da kalıcı değildi, zaten onlarda da sevdiği buydu. Yollarda da vazgeçemediği hep bu oldu.

Hayatının anlamına yaklaştıkça ruhu, kalbi de sıkıştığı o kentin sokaklarını farklı algılamaya başladı. Artık oyun oynuyordu sokaklarla yeniden; geziyor, gülüyor, eğleniyordu. Adımları daha kararlı, bakışları bir başka anlamlıydı artık. Enerjisi gününü aydınlatıyor, üstelik hiçte tükenmek bilmiyordu şimdi. İyi ki vardı, iyi ki yaşıyordu, iyi ki tanımıştı onca insanı.. Artık onunda anlatacak hikayeleri vardı, ve bir yerden başlamalıydı. Yoksa ne anlamı vardı yolların, paylaşmaktı aslolan. Paylaştıkça ruhunun derinliklerini koyacaktı ortaya ve kimbilir birgün yazdıklarını okuyan biri yeniden aşık olacaktı yollara..

FİKRİKADİM

The ancient idea tries to provide the most accurate information to its readers in all the content it publishes.