New York City’e kısa bir seyahat için gidecekseniz, herkes gibi turistik mekanları dolaşmak yerine daha az bilinen yerleri keşfetmek ister misiniz? 8 yıldır bu kentte yaşayan NYU öğrencisi Melissa Kalyoncu, New York’u bir yerli gibi gezmenin sırlarını yazdı.
New York’a gelip pizza yememek neredeyse Italya’ya gidip pizza yememek kadar ayıp! Peki ya her köşe başında gördüğünüz dilimi 1$’a satılan pizzaların hangisi mi en güzel? Tabii ki de Joe’s Pizza. Toby Maguire’in canlandırdığı Peter Parker bile Spider-Man 2 filminde bu pizzacıda çalışıyordu. Amerikada pizzaların dilim olarak satıldığını hatırlatmak önemli, ama merak etmeyin dilimler oldukça büyük ve doyurucu.
Aslında New York çapında bir sürü komedi kulübü var. Ama en meşhurları Macdougal sokağı üzerindekiler. Bir sürü ünlü komedyen şöhret olmadan önce bu kulüplerde sahneye çıkmış. 20 dolara bir bilet alıp bu kulüplere girebilir ve Amerikan mizahına bizzat tanıklık edebilirsiniz. (İleri İngilizce gerekli) Kulüp çıkısı ise bir başka ünlü pizzacı olan Artichoke da enginarlı pizza yiyebilirsiniz.
New York City’nin sadece Manhattan’dan ibaret olmadığını artık turistler bile anladı. Evet, New York City beş büyük bölgeden oluşuyor. Bunlardan biri de Brooklyn. Union Square’den L trenine binin ve 15 dakika içinde varacağınız Brooklyn’i keşfetmeden Türkiye’ye geri dönmeyin. Bronx, Queens ve Staten Island’ı bir sonraki seyahatinize bırakabilirsiniz.
L treninde insanların ne giydiklerini görmek ve metrodaki müzisyenleri dinlemek oldukça keyifli olsa da, mutlaka bir gün Brooklyn’e giderken bu köprülerden de yürümelisiniz. Brooklyn Köprüsü güzelliğiyle meşhur olsa da, Williamsburg Köprüsü’nün pastel renkleri de etkileyicidir.
Smorgasburg yemek pazarı, Brooklyn’de görülmesi gereken en önemli yerler arasında. Cumartesi günleri kurulan tezgahlarda aklınıza gelebilecek her ülkenin yemeğini tadabiliyorsunuz. Benim favorilerim ekmeği noodle’dan yapılan ‘Ramen Burger’ ($10) ve Dough’un tarçınlı donutları ($3).
Özellikle sıcak havalarda bir New York terası kadar keyifli başka bir yer bulmak güç. Brooklyn’deki Whyte Hotel’in terası, güneşin gökdelenlerin arasında batışını izlemek için eşsiz bir yer. Gece de ışıl ışıl gökdelenleri görmeden dönecek değilsiniz. Bu mekanın konumu, Jay Z’nin teras manzarası kadar nefes kesici.
Manhattan’dan Brooklyn Bridge ile karşıya geçtiğinizde kendinizi bulucağınız bu mahalle New York’daki en pahalı semtlerden biri. Sahil şeridi çok keyifli ve Özgürlük Anıtı’na nazır selfie çekilebilecek en iyi yer.
Eski bir Yahudi mahallesi olan Williamsburg’deki bu restoranın adı Eskenazi dilinde ‘haram’ anlamına geliyor. Deneysel yemekleriyle meşhur bu mekanın menüsündeki en değişik yemek ise tarçınlı ve çilekli kaburga. Bol kalorili yemeklerle siz de biraz günaha girebilirsiniz! (Şef’in menüsü $55)
Haftasonları Brooklyn’e kurulan bit pazarları eşi benzeri olmayan antika parçalar, eski plaklar ve ikinci el kimonolar bulmak için ideal. Artists and Fleas Market ve Brooklyn Flea benim en sevdiğim bit pazarları.
Metropolitan ve Modern Sanat Müzesi, New York denince ilk akla gelenler. Benim size tavsiyem çok fazla insanın bilmediği, ama dünyanın en büyük modern sanat galerisi olan Dia: Beacon’ı gezmeniz. Grand Central İstasyonundan bineceğiniz bir tren ile şehrin bir saat dışındaki Beacon Hill’e giderek ulaşacağınız müzenin içindeki sanat eserleri kadar, Hudson nehrinin kenarında yapacağınız bu tren yolculuğu da büyük bir keyif. Richard Serra, Sol LeWitt ve Dan Flavin burda eserleri sergilenen sanatçıların sadece bir kaçı.
Bir tren yolculuğu yapmayı düşünmüyorsanız bile, Grand Central Station’a mutlaka gitmelisiniz. Peki ya gidip ne mi yapacaksınız? Önce meşhur Oyster Bar’da istiridye yiyip, sonra Whisper Wall adı verilen koridorda ‘fısıldama deneyi’ yapın. Bir köşesinden diğer köşesine fısıldayıp, çıkmadan önce de kubbeli tavana bakmayı unutmayın.
Eğer gezmekten ve yemek yemekten hiçbir müzeye zaman ayıramadıysanız, yine de SoHo’daki Modern Sanat Müzesi dükkanına uğrayabilirsiniz. Bu mağazada Basquiat’nın imzasını taşıyan kaykaylardan, Andy Warhol’un tabaklarına kadar her türlü değişik ev eşyasını bulmak mümkün.
Şehirden uzaklaşıp doğayla iç içe bir gün geçirmek isterseniz, Penn Station’dan bineceğiniz bir trenle yarım saat içinde Long Island’a ulaşabilirsiniz. Burada F. Scott Fitzgerald’ın meşhur romanına (Muhteşem Gatsby) konu olan 1920’lerden kalma malikaneleri gezebilirsiniz. Sandspoint Preserve müzeye dönüştürülmüş bir kaç evden biri.
Upper East Side’da Central Park’a bakan bu olağanüstü malikane, zamanında Henry Frick’in eviymiş. Şimdiyse Frick Ailesi evlerini müzeye çevirmiş. 70’inci Sokak’taki bu evde paha biçilmez tablolar var. Carolina Herrera geçtiğimiz sezon defilesini burada gerçekleştirmişti.
New York’a gelenlere gece hayatı tavsiyesi vermezsem olmaz. Şu sıralar Paul’s Babygrand New York’un en popüler gece klübü. Tribeca’daki bu kulübe kolaylıkla girebilmek için, gece yarısını çok geçirmeden en havalı kıyafetlerinizi giyip gitmeniz önemli.
Amerika’da yiyeceğiniz avokadolar Türkiye’dekilerden çok daha lezzetli. Bir Avustralya kafesi olan Two Hands ve Fas mutfağından esinlenen Cafe Gitane değişik avakoda lezzetleri için uğramanız gereken iki yer. (Two Hands’deki Avocado Smash $12) (Cafe Gitane avokado toast $7)
Üçüncü nesil kahveciler Starbucks gibi zincirlere karşı açılan bağımsız kahve mekanları. New York’da şu sıralar yeni dalga kahveciler günün hangi saati giderseniz gidin hep dolu ve dekorasyonuyla sizi büyüleyecek kadar şık. Benim favorilerim; Spreadhouse, Devocion, Toby’s Estate ve Cha Cha Matcha.
Rahat atmosferi ve lezzetli makarnalarıyla New Yorklular ve şöhretler arasında çok popüler olan bu mekanda öğle yemeği yerken yan masanıza Woody Allen’ın oturması yüksek bir olasılık. Menüsü her gün değişen bu restoranda eğer trüflü makarnaya denk gelirseniz yemeden geçmeyin. Dikkat biraz pahalı ve kredi kartı geçmez!
Düzenli olarak değişen ve nefes kesen grafitilere ev sahipliği yapan bu duvarı mutlaka Instagram’da görmüşsünüzdür. Zamanında Keith Haring gibi meşhur sanatçıların bile boyadığı bu duvarın önünde bir fotoğraf çekmeden geçmeyin.
Burası hem şık bir mağaza hem de eski bir rock kulübü. Bugün John Varvatos’un kıyafetleri çok güzel olsa da, burası aslında 90’ların en ünlü gece kulübü olan CBGB’nin ta kendisi. Artık içerisinde efsane müzisyenler konser vermiyor olsa da, duvarlar hala orijinal posterler ve grafitilerle kaplı. Bowery Caddesi’ndeki bu dükkanın motorcu botları çok havalı.
Eğer hiç muzikale gitmediyseniz, tabii Lion King ve Mamma Mia ilk öneriler. Ama eğer yılların klasikleri yerine farklı bir deneyim peşindeyseniz kesinlikle Macbeth’in bir uyarlaması olan Sleep No More (Standart bilet $90) veya Southpark’ın yazarlarının imzasını taşıyan Book of Mormon’a gitmelisiniz.
Union Square’in bir alt sokağında olan bu kitapçıda saatlerce gezebilirsiniz. Kelimenin tam anlamıyla burada her kitabı bulmak mümkün. İçeride ilk basım klasiklerden çok satanlara her şey var, dışarıdaki raflarda ise 1-2 dolara ikinci el kitaplar bulabilirsiniz.
Cadde’de alışveriş yapmayı unutun, yeni alışveriş mekanınız SoHo’daki butikler olmalı. Opening Ceremony bu butiklerin bence en havalısı. Eşi benzeri olmayan parçalarla birlikte en popüler tasarımları da satan bu mağaza adeta dolabınızı baştan donatacak bir yer. Tam bir New Yorklu gibi gözükmek isteyenler için doğru adres burası.
Film severlere müjde, listede New York’un en güzel sinema salonlarına da yer vermek istedim. Benim en sevdiğim sinema salonu hem eski sanat filmlerine hem de vizyona yeni giren filmlere yer veren ve mükemmel tatlıları olan Angelika Film Center. Eğer kocaman ekranlar ve IMAX istiyorsanız Time Square’deki Regal Cinemas sizin için doğru adres. Film bahane, uyuklamak istiyorum diyenlere East Village’daki koltukları yatak olan AMC Village 7’i tavsiye ederim. Analog çekim filmler izlemek isteyenlerin adresi ise Metrograph. Bütün bu sinemaların ortak noktası ise Türkiye’de olduğu gibi koltuğunuzu rezerve etme özelliği ve film arası olmaması.
Leonardo DiCaprio’nun da tercih ettiği ve şehrin herhangi bir yerinden kredi kartınızla kiralayacağınız bir CitiBike bisikleti ile şehirde gezmek çok keyifli. En rahat bisiklet yolu ve en güzel manzara ise bence West Side Highway’de. Burda New York’u boydan boya bisikletinizle gezebilir veya Meatpacking bölgesine kadar gidip, orada bir şeyler atıştırıp dinlenebilirsiniz.
New York’un en sempatik ve en keyifli mahallelerinden biri. İster Bleecker sokağının üstündeki küçük dükkanlar olsun, ister Meatpacking’deki rooflar, burada her zaman yapılacak bir şey bulmak mümkün. Burdan bir kaç restoran önerisi; Extra Virgin, Sant Ambroeus ve Bubby’s Highline.
West Village bölgesi çok keyifli olsa da biraz daha genç işi takılmak isteyenlere Lower East Side önerilir. Gençlerle dolu olan bu mahalle şu sıralar çok hip. En havalı mağazalar ve barlar burda. Özellikle Ludlow sokağını görmeden dönmeyin.
İşte Lower East Side’daki havalı barlardan biri. Çaldıkları eğlenceli müzik ve güzel kokteyller eşliğinde sabaha kadar burda dans edip, zamanın nasıl geçtiğini fark etmezsiniz bile. Barda sunulan atıştırmalıklarda oldukça ucuz ve lezzetli. (Nachos $2)
Tam Chinatown ve Lower East Side’ın arasında kalan bu restoran bence New York’daki en havalı mekan olabilir. Adeta bir surf barını andıran dekorasyonu, içerdeki insanların çılgın kıyafetleri ve duvardaki binlerce yapıştırmasıyla popülerlik kazanan bu mekanda, bir sürü manken görebilirsiniz.
Birkaç sokak boyunca Chelsea bölgesinde yer alan bu galerilerde hem keşfedilmeyi bekleyen sanatçıların eserlerini, hem de ünlü ressamların parçalarını bulmanız mümkün. En iyi sergilere sahip olan bir kaç galeri ise David Zwirner Gallery, Gagosian Gallery ve Marianne Boesky Gallery.
Ünlü graffitici André Saraiva’nın Paris’de açtığı Hotel Amour’lardan sonra New York’da açtığı Café Henrie, dekorasyonu ve rengarenk yemekleriyle sanki bir rüya gibi. Pespembe Mr. Pink Bowl o kadar güzel görünüyor ki yemeye kıyamayabilirsiniz. ($12)
Tam Williamsburg Köprüsü’nün ayağında olan bu dondurmacı, eğer dondurma seviyorsanız mutlaka uğramanız gereken bir yer. Kiwi’den Türk Kahvesi’ne kadar her çeşit dondurmayı burda bulmanız mümkün. (1 top dondurma $3,25)
Los Angeles’tan sonra New York’da da boy göstermeye başlayan vegan restoranlarının en popüleri by Chloe. Peynirsiz badem sütüyle hazırlanan ve şitake mantarı ile süslenen ‘Mac and Cheese’ ($5,95) o kadar kafa karıştırıcı ki peynirli makarnayı nasıl peynirsiz yaptıklarını görmek için denemeye değer. Menüdeki Quinoa Taco Salatası ($11) ise gerçekten lezzetli.
Buradaki manikür ve pedikür bildiklerimize pek benzemiyor. Bu şehirde el ayak bakımı yaptırmak lüks değil, fiyatları da çok uygun. Kuaförde yapılan manikürden ziyade bir spa’da geçirilen zamanı andıran bu manikür ve pedikürler yorucu bir günü sonlandırmak için güzel bir fikir. Ayrıca buralarda tırnaklarınıza çılgın desenli ojelerde sürdürebilirsiniz. Primp & Polish manikürcü zinci ve Valley Nails benim favorilerim arasında. (manikür $12, pedikür $18)
Eğer New York’ta üniversite öğrencisi olmak nasıldır merak ediyorsanız, Washington Square Park, bu deneyimi yakından görmek için en doğru yer. Şanslıysanız bu okulda okuyan ve hocalık yapan bir çok ünlü isimden biriyle de karşılaşabilirsiniz.
New York’un iki basket takımı var ve ne yazık ki şu sıralar pek güçlü değiller. Yine de Madison Square’de Knicks’i izlemek, veya Barclays Center’da bir Brooklyn Nets maçına gitmek pek de turistik bir aktivite sayılmaz. Kapıda bilet bulma şansınız az olsada yarım saat önceden gidip kapıdaki karaborsacılardan 2 katı fiyata bilet bulmayı deneyebilirsiniz.
Godfather filmindeki İtalyan restoranlarından ilham alınarak dekore edilmiş bu restoran, eski Amerikan başkanlarından Kardashian Kardeşler’e her kesimden müşteriye hitap ediyor. Rezervasyon yaptırıp yer bulmak neredeyse imkansız olsa da, spicy rigatoni’si ($24) haftalarca beklemeye değer.
New York’un en güzel özelliklerinden biri de dünya mutfağına ev sahipliği yapıyor olması. Tatiliniz boyunca mümkün olduğu kadar çok ülkenin mutfağını denemeye çalışın. Panna II Garden içerideki ışıklarıyla ünlenmiş ama yemeklerin de bir o kadar lezzetli olduğu bir Hint restoranı. Yemekten çok Instagram fotoğraflarınız için de uygun bir yer.
Japon mutfağının son zamanlarda popülerleşen ramen’ini en güzel yapan restoran açık ara burası… Yer bulmak biraz zor ama yılmayın çünkü beklediğinize değecek. (Ramen tabakları $15)
New York’da Çin yemeği yemeden olmaz. Restoran ne kadar salaş olursa, yemek o kadar güzel ve o kadar ‘New York’lu olur. Her köşe başında bir Çin restoranı bulabilirsiniz, ama bir sürü restoranı denedikten sonra Han Dynasty’nin en başarılı Çin lokantası olduğu kanısına vardım.
Alman ‘mutfağı’ demek biraz komik olur, çünkü bira, sosis, patates ağırlıklı bir yemek kültürü. Ama yine de canlı müziği neşeli ortamı ile çok keyifli bir ortam… Bir çok sosis çeşidi mevcut olsa da bence en lezzetlisi Kielbasa sosisi ($11).
Paris’de de bir şubesi olan bu Fransız kahvaltıcısını West Village’ın bir ara sokağında bulabilirsiniz. Yemekleri Fransa’daki şık benzerlerini aratmıyor. Natalie Portman şu sıralar bir çekimde değilse çocuğu ile sabah kahvaltısını yaparken rastlayabilirsiniz.
Evet, New York’ta her ülkenin yemeğini bulmak mümkün. Peki ya gerçek Amerikan yemeği yemek için nereye gitmelisiniz? Hani şu filmlerde kırmızı koltuklarda karşılıklı oturup masada ketçapların (Heinz) durduğu mekanlar. Benim favorim Williamsburg’deki Kellogg’s Diner. Bacon’lı grilled cheese’leri ayrı bir lezzetli oluyor. Yan masada iki cinayet masası dedektifi yerine Girls dizisinin yaratıcısı Lena Dunham’ı görmeniz mümkün.
Bu kadar yemek ve lokanta önerisinden sonra sonra tatlı olmadan olmaz. Momofuku’nun doğumgünü pastalı truffle’ları çok meşhur ve de çok leziz. Menüde bir sürü başka şey de bulmak mümkün, hatta Victoria’s Secret mankeni Karlie Kloss’un ismini taşıyan vegan opsiyonlar bile var.
Chinatown inanılmaz bir yer! Kültür şokuna girmeye hazır olun. McDonalds yazısının bile Çince olduğu bu mahallede kendinizi gerçekten bir turist gibi hissedeceksiniz. Sırlarla dolu bu yerde Magic Jewelry adlı mağazayı bulup, auranazın resmini çektirmeyi unutmayın. Dikkat 10 dolara aldığınız Nike ayakkabılar sahte…
New York’un biraz dışında olan Woodbury Common Premium Outlets adeta bir alışveriş kasabası. İndirimli fiyatlara marka kıyafetler satılan bu yerde Dior, Prada ve Missoni gibi markaları bulabilirsiniz. Alışveriş delilerine burada tam bir gün yetmiyor. Ulaşımda oldukça kolay. Manhattan’ın 42. sokağında bulunan Port Authority’de bineceğiniz bir otobüsle buraya 1 buçuk saatte gidebilirsiniz. (Gidiş-dönüş bilet $25)
Evet, listede marketler de var. Çünkü Amerika’daki tüketim çılgınlığını yerinde görmek için marketler görülmeye değer noktalar. Şu sıralar Amazon’a satılmasıyla gündemede olan Whoolefoods sağlıklı gıdalarıyla, CVS ise bir eczaneden daha fazlası olarak görmeniz gereken iki büyük perakende zinciri. Şu sıralar fit borsacılar kinoa ve mısır gevreklerini buralardan alıyor.
Siz hiç rehinci (pawn shop) dükkanından geçerek içine girilen bir restoranda yemek yediniz mi?.. (Emirgan’daki Gizli Kalsın modeli) Ya da bir çiçekçinin arkasında saklı olan bir barda dans ettiniz mi? Beauty&Essex’de ve Vandal’da bunları yapmanız mümkün. Ama bunlar size yeterince eklektik gelmiyorsa, Blind Barber aradığınız yer olabilir. Eski püskü bir berber dükkanının içinden geçip girdiğiniz bu bar New Yorklular arasında saklanan bir sır.
New York’da bir kaç tane şubesi olsa da, West Village’da Bleecker sokağının üstündeki minik Magnolia Bakery benim favorim. Menüde bir sürü farklı tatlı olsa da, denemeniz gereken en önemli şey muz pudingleri ($3,75). Yerinizde olsam bir paket muz puding ve buzlu kahvemi alıp, hemen yan sokakta bulunan, Sex and the City’nin meşhur karakteri Carrie Bradshaw’nun evinin yolunu tutar, evin merdivenlerine oturup tatlı keyfi yapardım. Dadısını işten çıkaran Sarah Jessica Parker’ı da şu sıralar ikizlerini gezdirirken buralarda görmeniz mümkün…
Ve son olarak popüler bir öneri…Bir yandan New York’un nefes kesen manzarısını izlerken bir yandan da muzik dinleyip eğlenmek istiyorsanız Le Bain tam size göre. The Standart otelin roof’unda bulunan bu kulübün içinde hem mekana adını veren bir küvet hemde bir krepçi var.
