Avusturya – Viyana

26 mins read
1

Doğum günü mumunu söndürürken dilenen dilek gibi, çocukluğumdan hatırlıyorum sanki. 1872 yılında Jules Verne tarafından kaleme alınan “Le tour du monde en quatre-vingts jours” yani nam-ı diğer Seksen Günde Devr-i Alem´i okuduktan sonra mıydı, yoksa Pazar Gecesi Sinema Klubü´nde Indiana Jones´un maceralarından birine tanık olduktan sonra mıydı emin değilim ancak geleceğe yönelik tek çocukluk dileğimin “dünyayı dolaşmak” olduğunu; eğitim, kariyer gibi pek çok dünya telaşının içinde kendime bahaneler bulurken zaman zaman anımsayıp zaman zaman da fırsatlar çıkmasına rağmen önceliklerimin o dönem için farklı olması ya da türlü bahaneler nedeniyle askıya almak durumlarını defalarca yaşamış biri olarak gezme, seyahat etme eylemini geçmiş dönemlere, göçebe Türk atalarımıza borçlu olup olmadığımızı sorgulamışımdır oldum olası. Yolda olmayı seviyorum elbette ben de. Yeni yerler görmeyi, yeni kültürler tanımayı, henüz gidip görmesem de gezi yazıları okuyarak bunları dostlarımla paylaşmayı sevdiğim gibi hatta.

3Önceki yıllarda karayoluyla Avrupa turu yaparken neredeyse transit şekilde denilebilecek bir hızla Avusturya topraklarında bulunup gönlümü komşu Budapeşte´ye kaptırmıştım. Yine de o dönemde diledim belki de Viyana´da yaşamayı. Benim için yüzlerce fotoğraf çekilebilecek bir cennetti Viyana ilk başta, sonra taşınma ve ayrılık telaşı başlayınca, bu kadar uzun süre dışarıda yaşamak korkutmamasına rağmen aileden uzak kalmanın itiraf edilemeyen hüznü sardı bir anda. Ve geldi çattı, Ramazan Bayramı´nın bitimine denk getirerek güle oynaya aldığımız uçak biletimizin saati, içimde hem büyük bir heyecan hem de hüzün vardı uçağa binerken. İndiğimizde ise, ne seyahat eklerinde ne de gezi yazılarında bahsedilen bir yaşam bekliyordu bizi. Avrupa´ya çalışmaya gelen vatandaşlarımızın yaşadıkları kadar olmasa da, yine de farklı bir hayat vardı artık önümüzde.

Buradaki yazımı gelişimizin 50. Günü yazmıştım; Viyana´da geçecek sürenin bitimi için kalan zamanı saymak yerine bu süreyi doyasıya yaşayarak fazlaca düşünmemeye karar vermiştik o zaman. Şimdi bakıyorum da bir seneden fazlasını atlatmışız ama daha belki bir kitap çıkabilecek kadar tecrübeyi ancak biriktirebilmişiz. O tecrübelerin ve fotoğrafların da işlenip okuyucuya sunulması da daha fazla emek gerektiriyor. O yüzden hızlı bir giriş yerine yavaş yavaş, sindire sindire paylaşmak istiyorum Viyana gezilerini. Çünkü her zamanki gibi aklımda ve önceliğim olan Anadolu yolculukları olacak. Müsadenizle başlayalım mı? Ne dersiniz?

20130813_190932Paket programlarla sıklıkla ve rahatça gelinebilen bir şehir Viyana, o nedenle genel olarak Türkiye´de en azından bizim gibi seyahat düşkünleri tarafından çok iyi biliniyor. Gezerken görülmesi gerekenler listesi çıkarılmak istenilse hemen en az on önemli yeri sıralanabilecek şekilde de tanınıyor olduğunu düşünüyorum bu kentin. Muhakkak bunların dışında eklemek istediklerim de var Viyana´ya dair. Belki zamanla hepsini fotoğraflayacağım, belki de kısmet olursa bir gezi ve yaşam rehberi oluşturacağım buraya dair ancak şimdilik kısa sayılabilecek bir tanıtım yazısından öteye geçmeyecek gibi görünüyor paylaşacaklarım.

Yakın zamanda genel seçimlerin yapıldığı, yaklaşık olarak 8.5 milyon insanın yaşadığı bir Orta Avrupa ülkesi Avusturya; Viyana´da Avusturya´nın hem başkenti hem de nüfusun en yoğun olarak toplandığı sanat şehri. Ticaret ve vergiler açısından da Almanya´nın arka bahçesi olarak anılıyor burası. Irksal olarak Bavyeralılar ve Cermenler ağırlıklı, resmi dili Almanca´dan sonra da Slovence, Macarca, Hırvatça ve Türkçe sıklıkla kullanılıyor. Bunda yaşam şartları nedeniyle doğusundan fazlaca göç almasının etkisi oldukça fazla. Barındırdığı uluslarası kuruluşlar nedeniyle de Avrupa´nın bir sınır karakolu olarak görülüyor. Bunda Osmanlı ilerlemesinin buraya kadar devam edebilmiş olmasının da payı büyük sanıyorum.

Viyana “Bezirk” adı verilen 23 bölgeye ayrılmış durumda ve bazılarında özellikle Türkiye´den göçenlerin yoğunluğu nedeniyle, bu bölgelerde ya tüm tabelalar Türkçe, ya da her Almanca tabelanın yanında Türkçe´sini de gördüğünüz için yabancılık çekmiyorsunuz denilebilir. Markette, pazarda, sokakta, üniversitede kısaca yaşamın sürdürüldüğü hemen hemen her yerde bir Türk ile karşılaşmanız oldukça normal. Hatta çalışmaya gelenler dışında, buraya okumaya gelmiş o kadar çok Türk öğrenci var ki, okulda kendi temsilcilikleri, öğrenci dernekleri dahi var bu gençlerimizin. Viyana´yı uluslararası bir merkez yapan Birleşmiş Milletler ise, Tuna nehri içerisinde bir adacığa kurulmuş durumda ve gittiğinizde kendi yerel kıyafetleri ile dolaşan Afrikalı yerlilerden tutun da, ilginç sarığıyla bir Hindu görmeniz de pek muhtemel.

Viyana´nın merkezi konumundaki günümüzde Ring adı verilen ve Osmanlı İmparatorluğu döneminde iki sefer kuşatılıp da alınamayan 1. Viyana ve yakın çevresidir. Ancak ilginçtir ki o zamanlarda türlü nedenlerle Osmanlı topraklarına katılamamış olan Viyana, şimdilerde hem ticari hem de yaşamsal olarak Türklere hiç yabancı değil. Öyle ki, göçmenlerden sadece Türkler kendi Millet Vekillerini çıkarabiliyor seçimlerde. Bu başarının temelinde de ikinci nesil sonrası gurbetçilerimizin, yabancı dil ve eğitim sorununun bir nebze de olsa üstesinden gelebilmiş olmalarından geçiyor muhakkak. Yani başka bir ülkede de olsanız, eğitiminiz ölçüsünde haklarınızı kullanabiliyorsunuz. O nedenle, her ne sebeple olursa olsun ülkemizde milli eğitimin ve yabancı dil öğretiminin önemi geliyor aklıma yine. Buraya üniversite okumaya gelen gençlerimizin de başarılı olabilmeleri ancak Almanca ile ne kadar iyi iletişim kurabildikleriyle doğru orantılı.

20130901_170842İngilizce bilen bir gezgin olarak her sorunuza cevap alabiliyorsunuz Viyana´da, ancak sorularınızı Almanca sorduğunuzda, hem cevap alıyor hem de içtenlikle edilen yardımın dışında güzel bir sohbete de nail olabiliyorsunuz zaman zaman. Çok uluslu yaşamanın ve bir Avrupa kenti olmanın getirisi de bu sanırım. Bir turizm merkezi olmanın dışında tam anlamıyla da bir sanat merkezi Viyana. Yıl içerisinde 365 gün boyunca birbirinin peşi sıra devam eden festivallerinden ilk olarak Viyana Film Festivali ağırladı bizi, sonrasında da Vienna Masters adı verilen, at yarışlarının tanıtım ve ödül törenleri geldi, eş zamanlı olarak Viyana Bisiklet ve Spor Festivali ile karşılaştık şehrin başka bir köşesinde ki dünya yaşanabilir kentler sıralamasında her yıl ilk 5 içerisinde yer alan Viyana, hem ulaşımıyla hem de insana verdiği değerle ne kadar önde olduğunu bisiklete olan yakınlığıyla da göstermekte haliyle. Ulaşım burada öylesine kolay ki, oldukça ucuza yıllık kart alarak tramvay, hızlı tren, metro ya da otobüs hatlarından istediğinizi rahatça kullanabiliyorsunuz. 1-2 günlüğüne ya da haftalık ve aylık kullanım sağlayan kartlarla da bir gezgin olarak şehir içi ulaşımı rahatça halledebiliyorsunuz. Duraklardaki, sokaklardaki yönlendirme tabelaları, elektronik sistemlerle hangi aracın kaç dakika sonra geleceğini bilmeniz sayesinde de zaman kaybı yaşamadan kolayca gezebiliyorsunuz.

Bu kadar kolay gezilebilen bir kentte, peki nereleri ne şekilde gezmeli? Öncelikle sporcu bir yapıya sahipseniz, belediyenin sunduğu kiralık bisiklet hizmetini denemenizde yarar var. Bizim gibi uzun süreliğine Viyana´da yaşayacaklar daimi kart çıkartırken, seyyahlar için de kredi kartlı sistemle bir istasyondan alacağınız şehir bisikleti ile gideceğiniz rotayı belirledikten sonra kiraladığınız bisikleti oradaki bir başka istasyona bırakabiliyorsunuz. Bu ulaşım şeklinin her kullanımda ilk bir saati ücretsiz. Ya da alacağınız Viyana kart ile, oldukça indirimli şekilde toplu taşım kullanımı sağlayabilirsiniz. Schnell Bahn denilen hızlı trenle, hem kent içi uzak mesafelere hem de havaalanı ya da diğer Avusturya kentlerine rahatça gidebilirsiniz. Oldukça gelişmiş bir tramvay hattı var, tek bir biletle tüm hatlarda birbirine aktarma yapabilir ya da yakında 6.´sı açılacak olan metro hattıyla da Viyana´nın bir köşesinden diğerine gidebilirsiniz. Metro ya da tramvay sistemi bulunmayan yerlerde de otobüs ara seferleri ile şehir içi ulaşım online da takip edilebilen bir sistemle birbirine bağlanmış durumda. Bisikletler için özel olarak ayrılmış bölgeler, yollardan bahsetmeye bile gerek kalmıyor belki de ancak bir diğer dikkat çekici ulaşım şekli, gençlerin kaykayla, patenle, daha yaşlıca kesimin scooter yardımıyla ulaşımını kolaylaştırıp rahatça kenti yaşadıkları ayrıntısı oldukça dikkat çekici, çünkü markete alışverişe dahi scooter ile gelen 75 yaşlarında teyzeler görmek mümkün. Sanıyorum bunda şehrin büyük bölümünün düz olması en büyük etken.

4Stephansdom Katedrali (Stephansplatz)

Viyana´nın gotik katedrali şehirde ilk olarak ziyaret edilecek yerlerden biri. 12. Yüzyıl´a ait bir kilisenin üzerine 1359’da gotik tarazda yeniden inşa edilen katedral, ihtişamlı kulesine ise 1433´te kavuşmuş. Güneydeki bu kulenin kuzeye yapılması planlanan eşi ise hayata geçmemiş. Eğer 343 adet merdiven gözünüzde büyümüyorsa, kişi başı 3,5 Euro ödeyerek kuleye çıkarak panoramik Viyana manzarasının keyfini tadabilirsiniz. Çatının iki yanındaki Avusturya Kartalı ve zigzaglı kiremit döşemesi ilgi çekici. Katedralin içi de kulesi kadar ihtişamlı. Katedralin önündeki meydan genellikle hareketli ve oldukça renkli görüntülere sahne oluyor denilebilir.

Hofburg Sarayı

Habsburglar´ın imparatorluk sarayı Viyana´nın imparatorluk tarihi ve kültürünü en iyi hissedebileceğiniz yer olsa gerek. Altı yüzyıl boyunca hanedana ev sahipliği yapmış olan saraya, her hükümdar yeni yapılar eklemiş. Hepsini gezmeniz tüm bir gününüzü alabilir. Sarayın bir bölümünde yer alan İspanyol Ahırları´nda bulunan at gösterisini izlemek değişik bir deneyim olabilir. Ancak buna ayıracak vaktiniz yoksa atların ahırdan gösteri alanına geçişini yakalamaya çalışın. Böylece bu güzel hayvanları yakından görebilirsiniz. Heldenplatz olarak adlandırılan geniş meydanı da mutlaka görün. Hofburg günümüzde Cumhurbaşkanı´nın daimi konutu ve çalışma ofisi. Ayrıca Avusturya Milli Kütüphanesi ve Efes Müzesi´de sarayın bir köşesinde araştırmacılarını ve misafirlerini ağırlıyor. Zaman zaman da buralarda diplomatik düzeyde konserler ve sergiler gerçekleşiyor. Yan tarafındaki bahçelerde isterseniz çimlere uzanıp dinlenebilir, isterseniz de günlük sporunuzu yapabilir, yürüyebilir, koşabiirsiniz.

Albertina (Albertinaplatz)

Eskiden imparatorluk misafirlerinin ağırlandığı bu bina, şu anda çok büyük bir  koleksiyona sahip bir müze. Bir buçuk milyon baskı ve elli bin tablonun arasında, Dürer, Rafael, Rembrandt, Schiele, Leonardo Da Vinci, Picasso, Cezanne, Klimt ve daha pek çok sanatçının eserleri var. Dönem dönem de geçici sergilere ev sahipliği yapıyor.

Parlament (Dr. Karl Renner Ring)

Halen kullanımda olan parlamento binasına 2013 seçimlerinde gelenek bozulmayarak yine aynı iki parti göreve geldi, üstelik Türk asıllı Avusturya vatandaşlarından da millet vekilleri var. Dış süslemeleri ile de içerdeki salonları ile de oldukça fazla turist çeken ve 1883’e tarihlenen parlamento binasının önünde de Athena çeşmesi bulunuyor. Müze şeklinde gezme imkanı sunan parlamento binasının karşı tarafında da güzel bir bahçe içerisinde güllerle çevrili yollarda yürüyüş yapabilmeniz mümkün. Volksgarten denilen bu yerde gençlerin çokça tercih ettiği bir eğlence mekanı ve gece klubü de bulunmakta.

Rathaus (Rathausplatz)

102 metrelik kulesi ile uzaklardan seçilebilen belediye binası içerisindeki bahçeleri gezmek serbest. Fakat iç kısmın ihtişamını takip edebilmek için öğlen 13:00’deki tura katılmalısınız. Binanın kulesindeki Rathaus Mann heykelinin bir eşi de bahçede bulunuyor. Bu heykelin hikayesi ise oldukça ilgi çekici, özellikle bizler için, çünkü ikinci kuşatmadan sonra Türkler´in bir daha gelip gelmeyeceğinden emin olmak için Belediye binasının üzerinde 24 saat boyunca nöbetçi tutmaya karar vermişler. Uzun yıllar boyunca da gerçekten orada bir nöbetçi beklemiş, daha sonra şimdiki bina da inşa edilirken işte o nöbetçinin heykelini yapmışlar binanın kulesine. Kuleye çıkamayan turistler için de bir kopyası binanın önündeki bahçeye yapılmış.

20130904_203808Kunsthistorisches Museum (Burgring)

Viyana Güzel Sanatlar Müzesi, sınırları neredeyse tüm Avrupa’ya yayılan Habsburg Hanedanlığı´nın koleksiyonculuğu sayesinde günümüzde sayısız esere ev sahipliği yapıyor. Değişik bölümlerde bulunan eserler ve güncel sergiler için web sitesinden yardım alınabilir. Yetişkinler için tek günlük bilet 10 Euro iken, 34 Euro vererek yıllık sınırsız kullanım hakkı sağlayan giriş kartı da edinebilirsiniz.

Museums Quartier (Museumsplatz)

Museums Quartier eski imparatorluk ahırlarının bulunduğu yere kurulmuş, toplam 60.000 m2´lik alana sahip adeta bir kültür-sanat cenneti. İçinde yer alan müze, sergi salonları, kafe, restoran ve dükkanlar burayı sürekli yaşayan bir yer kılıyor. Müzeler LeopoldMumok ve Kunsthalle mutlaka görülmeli. İçerideki Cafe Leopold’da oturabilirsiniz. Ön tarafta da modern sanat eserlerini, heykelleri görmek mümkün. Hofburg sarayına biraz daha yukarıdan ama tam olarak da karşısından bakıyor. Bu bölgenin tamamı yürüyerek gezilebilir.

Secession Binası (Friedrichstrasse)

1897 yılında klasik sanatın sınırlayıcı yapısından uzaklaşıp çağdaş sanat trendlerini takip etmek isteyen 19 sanatçı (aralarında Gustav Klimt, Kolo Moser, Joseph Olbrich ve Josef Hoffman’ın bulunduğu), Secession hareketini kurdular. Bir sene sonra ise Olbrich’in hareket için tasarladığı, tepesinde altın bir kürenin bulunduğu binaya yerleştiler. Hemen yakınındaki Naschmarkt´tan hem lezzetli bişeyler yiyebilir hem de alış veriş yapabilirsiniz. Viyana´daki en ucuz hediyelik eşya yerleri buradadır.

Wien Museum (Karlsplatz)

Viyana İmparatorluk tarihinin sıklıkla vurgulandığı müzede, Osmanlı kuşatmalarından kalan pek çok savaş aleti ve savaşın seyrine dair Avusturya bakış açısıyla kaleme alınmış notlar da bulunmasına rağmen güncel olarak değişen sergi salonunda bizim gezdiğimiz dönemde içerisinde İstanbul Fotoğrafları´nın da yer aldığı bir fotoğraf sergisi ve Viyana´lı bir ressamın evinin içi şeklinde döşenmiş bir salon da vardı. Yanındaki Karls Kirche´de görülmeye değer. Önündeki havuzlu avluda sıklıkla açık hava konserleri yapılıyor. Biraz daha yürürseniz hemen ileride de Viyana Teknik Üniversitesi´nin ilk binasına gelmiş olursunuz.

Belvedere Sarayı

Komşumuz olan Belvedere Sarayı ilk olarak Savoy Prensi Eugene’in yazlık sarayı olarak yapılmış, türünün en iyi örneklerinden olan barok bir yapı. Daha sonra yapılan eklemelerle bugünkü halini alan saray şu anda Avusturya Galerisi’ne ev sahipliği yapıyor. Sarayın Üst Belvedere olarak adlandırılan kısmında sergilenen nice eserler arasında belki de en ünlüsü Gustav Klimt’in Kiss tablosu. Avusturyalı sanatçılara ait en zengin sergiler burada bulunuyor. Sarayın bahçe bölümünde ise içinde 3.500 çeşit bitkinin olduğu Alpine Garden ve Viyana Üniversitesi’ne ait olan Botanik Bahçesi gezilebilir. Bu bahçenin açılış saatleri mevsime göre değişmekle birlikte genel olarak sabah 10:00 ve akşam 18:00 arası rahatlıkla gezilebilir.

 

Fotoğraflar:  Fatih Şimşek

 

FİKRİKADİM

The ancient idea tries to provide the most accurate information to its readers in all the content it publishes.


Fatal error: Uncaught TypeError: fclose(): Argument #1 ($stream) must be of type resource, bool given in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php:2362 Stack trace: #0 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2362): fclose(false) #1 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2122): wp_cache_get_ob('<!DOCTYPE html>...') #2 [internal function]: wp_cache_ob_callback('<!DOCTYPE html>...', 9) #3 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/functions.php(5373): ob_end_flush() #4 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(324): wp_ob_end_flush_all('') #5 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(348): WP_Hook->apply_filters('', Array) #6 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/plugin.php(517): WP_Hook->do_action(Array) #7 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/load.php(1260): do_action('shutdown') #8 [internal function]: shutdown_action_hook() #9 {main} thrown in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php on line 2362