/

Derrida Hasan Emmim’in çırağı dahi olamaz

11 mins read
10

Hayati Esen / Fikrikadim
Hayati Esen
Geçenlerde Fikrikadim’de Hasan Boynukara Hoca’nın  “Derrida Bizim Neyimiz Olur?” başlıklı bir yazısını yayına almıştık. Sağolsun Hoca, orada benden bahsetti. Yazma eylemi ile ilgili olarak  kendilerine yapmış olduğum öneriyi dikkate aldıklarını bir ironiyle ifade etmişlerdi. Yazı çok beğenildi, çok okundu…  Yalnız, ironi olduğunu bilsem de “Hocam sakın ciddi bir şey yazma, insanlar okumuyor.” cümlesinin –Hocaya yapmış olduğum bu önerinin– bir tashihini yapmak istiyorum. O da okurun ciddi bir şey okumadığı meselesi… Hayır asla! Okur, ciddi şeyi okur. Eğer öyle olmazsa okur dediğimiz; okuma eylemini yapan kişiyi küçümsüyor, aşağılıyor gibi bir ahlaksızlık yapmış olurum ki elbette  öyle bir niyetim, densizliğim olamaz.  Kastettiğim şey akademik yazıların, okurlar tarafından okunmadığı ve zaten çoğunun  fazladan, gereksiz yazılar olduğu… Akademik denen yazılar; çok şey yazıp, hiç bir şey söylememe becerisinin kazanıldığı, mesleki sahteliğin afili halidir. Hee, tabi bu başka bir mevzu ve başka bir zamanda tartışılacak konu. Ayrıca kimi hocalara haksızlık yapmamak gerektiğini not düşerek paragrafı sonlandırayım.

“Ciddi yazı” deyince geçenler de bir arkadaşımın: “Hoca; uzun zamandır şöyle güzel, emek vererek işlediğin bir yazını okumadık.” sözü aklıma düştü. Böyle düşünülmesi olağan. Ama gerçek şu ki zaten ben uzun zamandır bi’şeye inanmadığımı ifade ediyorum. Bi’şeye inanmak deyince hemen Allah, din, bilgi, felsefe gibi şeyler aklınıza gelmesin. Ben, insan denen canlıya inanmıyorum.  İnsana inanmazsanız zaten bir şeye de inanamazsınız. Malumunuz, canlılar içinde  doğruluyan ve yanlışlayan sadece  insan. Ona inanmıyorsanız; onun doğruladığı veya yanlışladığı bilgiye, ilme, dine, felsefeye, sosyolojiye, tıbba, kimyaya, fiziğe v.s. inanmazsınız. Peygamber, “Ben de sizin gibi insanım.”  (Fussilet:6) demekle “Bana (insana) inanırsanız, benim söylediklerime de inanırsınız.” demiş oluyordu. Artık insana inanmıyorum derken, insandan umudumu kestim mi? Yok! İnsan en fazla umut var olacak canlı…

Öyle olunca başladım soruyu soran arkadaşa neden böyle olduğunu anlatmaya:

“Biliyorsun, insan denen canlı yeryüzünde; bir ağaç, çiçek, böcek, aslan, kaplan v.s. bütün canlılar gibi topraktan bitti. Dünyanın pek çok yerinde… Asya, Avrupa, Amerika, Avustralya, Afrika v.s… İnsan ve insanımsı türler, bütün bu coğrafyalarda yaşam mücadelesi verdi. Milyonlarca yıl süren bu tecrübede; tabiatın zorluklarına karşı ayakta kalma, gıda ve suyun paylaşılmasına yönelik mücadeleler gibi pek çok şey yaşandı. Farklı coğrafyalarda yaşanan bu farklı tecrübeler; birbirinden farklı kültürlerin, dinlerin ve ahlaki değerlerin ortaya çıkmasına neden oldu. İnsanlık hep “bi’şey” olarak değişip-dönüştü ve halen de değişip-dönüşüyor.

Coğrafyanın ağır şartlarından dolayı yaşanması zor yerlerde (kutuplara yakın bölgeler, çöller…), insan nüfusu artmadı. Ne avlanabildi, ne toplayıcılık yapabildi ne de tarım… Özetle içinde bulunduğu coğrafyanın ortamına yenik düştü. Tabiat şartlarının zorluğu sadece yaşam mücadelesi vermeye zorladığından, insanlar oturup düşünemediler. Düşünce, bilgi, ilim üretemediler. Düşünebilmek için insanın durması, zor ve ağır şartlarda yaşamaması gerekir. “Mü’minlerin hepsi toptan seferber olacak değillerdir. Öyleyse onların her kesiminden bir grupta, din konusunda derin bilgi sahibi olmak ve döndükleri zaman kavimlerini uyarmak için geri kalsa ya!”  (Tevbe 122) ayeti bunu kavramak için yeterli sanırım.  Savaşan, zor şartlarda yaşayan insan öyle güneş sistemi, astronomi, fizik, kimya, felsefe gibi şeyleri düşünme imkanı bulamaz. Demem o ki bu gibi bölgelerde yaşayan insanlar bir düşünce, bir sistem geliştirememiş; sadece yaşamak, ayakta kalmak çabalamışlardır.

Oysa Ortadoğu ve Akdeniz çanağı gibi bölgeler ise suyu, toprağı, iklimiyle insan doğası ve yaşamına  uygun olan yerlerdi. Buralarda yaşam kolaylığı, insan nüfusunu arttırdığı gibi insanlara düşünmek, tefekkür etmek imkanı sağladı.. Artan nüfus Anadolu ve Cebeli Tarık üzerinden Kıta Avrupa’nın kuzeyine yayıldı. İnsan oturup düşünmeye başlayınca felsefe, edebiyat, astronomi yapabildi. Bütün bunlar devlet, siyaset, medeniyet gibi kavramları oluşturdu. Düşünür, mütefekkir diye bir sınıf oluştu.

Bu düşünürler emek ve üretim  gibi işlerde çalışmaz sadece düşünürler!  Emek veren ve üreten insanın, hayatın akışı içinde karşılaştığı sorunlara karşı geliştirdiği pratik çözümleri; bu düşünürler, sistematik bir şekilde kurgular, belli bir mantık dizgesinde ifade eder ve oradan bir algı oluştururlar. Bu algıya bilgi ve düşünce derler. Oysa karşılaştığı sorunu, zorluğu tecrübeyle çözen insan ise oturup bu meseleyi teorik olarak  ifade etme ihtiyacı duymaz. Düşünür dediğimiz adam ise işte bu ifade edilmeyeni, söyleyen adamdır. Örneğin, bir duvar ustası duvarı doksan derece bir açıyla yapar ama bunu doksan derece açı diye ifade edemez. Zaten açı denen kavramı bilmez. Düşünür ise duvarın doksan derece olduğunu bilir ama o duvarı yapamaz. Usta, tecrübeyle elde ettiği düşünceyi duvarı yaparak ortaya çıkarır. Düşünür ise duvarı yapan ustanın biriktirdiği tecrübeyi kullanarak kavram oluşturur. Bunların işi emek veren insana; düşünce, tefekkür diye parlattıkları kavramları tekrar satmaktır. Kendi egolarının ürünü olan fikirleri insanlara aşılar; onları böler, parçalar ve kendi istedikleri düzen oluşuncaya kadar toplumu zehirlerler. Bütün iktidar kavgalarının, çıkar ve vahşetin arkasında, bu düşünce adamları denen güruhun yaptıkları yatar. İdeolojiler, teoriler işte bu insanların egolarının bir sonucudur ve bu egoları insanlığın en büyük bataklığıdır. Çıkarları için beslendikleri sistemi aklamak için her türlü fikri üretir, onu sıradan insanın kuramayacağı süslü kelimelerle (teknik terimlerle) ifade ederek bir illüzyon yaparlar. İşte bu adama “düşünür” denir. Düşünür denen canlı insanlığın asıl düşmanıdır.”  

Bunların içinde iyi insanlar yok mu? Elbette var. Onlar zaten insanlığın olumlu yönde ilerlemesini sağlayan sayıları çok az olan insanlar…

Derrida’yı Fırıncı Hasan Emmim’in fırınına verseler ekmek çırağı olarak dahi almazdı..  Lacan, Althusser, Barthes, Saussure kim ola… Haklarında bilgim yok!

Bunları nasıl mı yazdım? Düşünerek…

 

Not: Hasan Emmim gerçekten fırın ustasıydı Allah rahmet eylesin….

Hayati Esen

In 2005, he published his first book "Why Sufism". Then in 2012, he published essays on theology, politics and art in various magazines and newspapers. In 2014, he founded the website fikrikadim. The website is published in Turkish and English. In 2023, he wrote a post-truth novel called "Pis Roman". He still publishes his articles on fikrikadim.

10 Comments

  1. Ayık kafayla yazılmış bir yazıya benzemiyor (!): Kışkırtıcı bir çok tümce var. Ama altı üstü boş. Umarım Hayati bu boşlukları dolduracak yazılar da yayınlar. Bu arada neden benim yazılarımda yorum olmuyor; döverim diye mi. Çocuklar, arkadaşlar eleştirin lakin laubali olmayın tek tek yanıtlarım yanlışlarımı söylerseniz düzeltirim. (Adamın canı sıkılıyor yani; Hayati’ye bu kadar yorum bize yok).

  2. Basit, zor ve can sıkıcıdır. Düşünürün ne olduğunu ifade eden Hayati Esen o kadar basit cümlelerle ama hakikati yalın bir şekilde göstererek kendisini düşünür, bilmem ne kabul eden adamlara kötü bir çalım atmış. Bu arada kendisine de çalım atarak işin keyfini çıkarmış helal!

  3. Cemal inanacak insan kalmadı demiyorum insan denen canlıya inanmıyorum diyorum

  4. İnanacak insan kalmadı fasa fisosuyla bunca akademik emeği hor görmek olmaz. Mesela arkeloglar… Sen geçmişini tanı diye kazıyor, ortaya koyuyor ve düşünüyor.. Öyle her düşünür sadece düşünür diye birşey yok

Leave a Reply

Your email address will not be published.

Comment moderation is enabled. Your comment may take some time to appear.