Mahçupyan: AKP’nin avantajı kaybetmişlik duygusu

37 mins read

Akşam gazetesi yazarı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun fahri danışmanı Etyen Mahçupyan’a göre, AKP’nin avantajı şu anda kaybetmiş duygusuna sahip olması. Bu duygu objektif bakmayı ve özeleştiriyi beraberinde getirecek. Buna ihtiyaç var. Çünkü AKP iktidarı yeni bir sosyoloji üretti ama kendi ürettiği bu sosyolojiyi anlayamadı. Seçim çalışmaları sırasında seçmene ‘Bu kadarı da fazla’ dedirten eylemler de oldu.

Mahçupyan’a göre şimdi yeni bir normalleşme sayfası açılıyor ve bu dönemde AKP eskisinden biraz farklı davranmak zorunda. Bu da aktörlerinin değişmesi ya da var olan aktörlerin biraz farklı davranması demek:

Bir tek Davutoğlu’nun farklı davranması değil mesele, bütün aktörlerin bu ortak akla uygun olarak farklı davranmayı kabul etmesi, sindirmesi, bunu koordinasyon içinde yapabilmesi, farklı bir görünüm sunması demek. AK Parti’nin bu aklı üretip üretemeyeceğini şimdi o taban sorguluyor ve görmek istiyor.”

Koalisyon dinamiğinin belirleyicisi Mahçupyan’a göre CHP ve üstelik CHP iktidar olmaya mahkûm. MHP ‘iktidar ortağı olsa da olmasa da avantajlara sahip’. AKP de rahat, çünkü kiminle anlaşabilirse onunla koalisyon kuracak fakat yine de ilk tercihi bütün olası sorunlara rağmen CHP.

Mahçupyan’a göre, koalisyon seçeneklerinde ibre AKP-CHP koalisyonundan yana olsa da AKP çok fazla beklemeyebilir ve anlaşamayacağını hissettiği noktada MHP’ye döner.

Mahçupyan’ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

Yazılarınızda ‘AKP yeni Türkiye sosyolojisinin gerisinde kaldı’ diyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız?

AK Parti ilk kez yüzde 34 alarak iktidara geldi. Bu büyük ölçüde çekirdek oyuydu. Giderek de oylarını artırdı. Bu süreçte Türkiye ekonomik sıçrama, sosyal mobilizasyon, dünyaya entegrasyon gibi daha önce deneyimlemediği bir dönem yaşandı. Bu durum çekirdeği de değiştirdi. Belki yarısı hâlâ eski çekirdek ama diğer yarısı farklı bir hayat sürüyor. Okullaşma oranı kadınlarda yükselmiş, gelir dolar üzerinden üç katına çıkmış, dağılım birçok ülkeye nazaran daha doğru gitmiş, en azından bozulmamış. Demek ki kentli, beyaz yakalı, eğitimli, kültürlü, daha zengin, karı koca çalışma potansiyeli olan, değer yargıları daha küresel bir kesim var. Eğer tek bir kelime kullanmak gerekirse daha düzeyli bir performans istiyorlar herkesten. Çünkü normları değişti ve mukayese ediyorlar. Çok seyahat ediyorlar. Dünyada ne olup bittiğini biliyorlar. Bu AK Parti’nin önündeki sosyolojik yelpazeyi çok genişletti. Tek bir politikayla hepsine birden hitap etmek zorlaştı. Birden fazla iç içe geçmiş çok katmanlı bir politika üretmek gerekiyor. AKP bunun gereğini çok iyi anlayamadı. Önüne çıkan sorunlara kendi reflekslerini verip herkesin bu refleksleri takip ettiğini sandılar.

Sen bir taraftan ‘yeni Türkiye’ derken, kendini yenileyememiş gibi gözükürsen kendi seçmenine, problem çıkar. Benim tahminlerime göre belki yüzde 7,5 gibi bir kesim buna yeni seçmenler de dahil, AK Parti’ye oy vermekle vermemek arasında kalıp, vermemiş olanlar. Başka bir AK Parti olsaydı büyük ölçüde sandığa giderdi bu kesim. Kürt oylarından bağımsız olarak yüzde 46- 47 alabilirdi.

Kürt oylarını katmıyorsunuz bu hesabı yaparken?

Katmıyorum.

O yüzde 7,5 için ne gerekiyordu?

Siyaset, İslami kesim açısından her zaman şunu ifade etti; “Bize benzemeyenleri de yönetebileceğimiz bir iktidarımız olabilecek mi?” Bu reform yapmak demek. Çözüm süreci demek, Batılılar karşısında dik durabilmek demek. Hem bir özgüven arayışı var, hem de özgüvenin rasyonel sonuç vermesi isteniyor. Ötekini yönetebilme meselesi çok kritik. Başkaları size hücum ederken kavgaya ‘evet’ dedi İslami kesim. Ama başkalarını artık geriletip alan açınca, o zaman kavga değil onları yönetebilme becerisi istedi. Bence AK Parti’nin üst yönetimi bu modelden değil, hâlâ eski kavga modelinden giderek bu eşiği geçmeye çalıştı. Yani ‘tekrar çoğunluğu alayım, yeni anayasayı daha rahat yapayım, başkanlık sistemini de getirebileyim’ gibi bakıldı. Seçmenin bir bölümü ‘Bu artık çok fazla,’ dedi.

Nedir o ‘bu artık çok fazla’ denilen şeyler?

‘Kürt meselesi çözülmüştür, masa yoktur demek artık’ siyasi bir laf ama Zerdüşt derseniz… Kuran kullanılırsa… Bunlar siyasetin dışına çıkıyor. Urfa’ya bakın. Urfa’da dindar insanlar buna tepki verdi. Daha çok Kürt olduğu için geçiş yapmadı, daha az AK Parti’li olduğu için de HDP ye oy vermedi. Daha çok dindar olduğu için yaptı. ‘Dindarlığın kullanılabilirliğinin bir sınırı var’ dedi. Dinin kamusal alana yayılmasının bir sınırı var. Bazı şeyler sembolik olarak o niyetle yapılmadı AK parti tarafından. Bunu söylemek mümkün değil ama algılanması ve işlevselleşmesi böyle oldu. Bir de biraz önce bahsettiğimiz yeni kuşak AK Partililer var. Bu AK Partililer üst düzey eğitim almışlar. Özellikle kadınları Türkiye’de okuyamadıkları için Avrupa’da eğitim almışlar. İyi bir devlet mekanizması nedir, toplumsal mutabakat ne demek, bunları biliyorlar. AK Parti’nin tabanında Harvard ya da benzeri yüzlerce okuldan mezun yüzlerce iktisatçı var. Bunlar mesela Merkez Bankası’nın ne demek olduğunu ve ne yaptığını biliyorlar. Bir yerden sonra bazı şeyleri fazla zorluyor gözükmeniz ve hele bunların temelindeki bilgi çok sağlam değilse, bu insanların ne oluyor sorusu ile karşılaşılacaktır. Bu insanların çoğu, bana şahsen söyleyen çok oldu ‘elim sandığa gitmedi’ dediler. AK Parti içinde çok fazla insan oy vermedi. Başka partiye de oy vermedi.

AKP’li olup da sandığa gitmeyen bu söz ettiğiniz kesime ilave olarak Kürt oylarını yitirmekten de kaynaklanan bir kayıp var. Kürt oylarının AKP’ye geri dönebileceğini düşünüyor musunuz?

Bu seçimde çok özel bir durum var. HDP’nin barajı geçip geçememesi. Birçok Kürt şöyle hissetti; eğer bir kez oy vereceksem bu partiye, işte bu o seçim. Buna AK Parti’nin stratejisi bir ekleme oldu sadece. Bir dahaki seçimde baraj meselesi ortadan kalkacak muhtemelen. Çok daha rahat bir Kürt seçmeni ortaya çıkacak. Çok siyasallaşmış, siyasi aklı, muhakeme yeteneği çok yüksek olan bir seçmen bu. Bu  seçmen HDP’yi 15’e de çıkarır, 3’e de indirir. AK Parti’yi de 5 puan salar, o yöne bu yöne getirir, götürür. İki tarafın da ne yapacağı çok kritik. Konjonktür kritik olacak ve bu Ortadoğu’yu da içine alıyor. Giderek normalleşen bir Türkiye HDP seçmeni de normalleşmiş olacak. Herkes çok daha birey olarak ve politikalara bakarak oy verecek. Bu da çok çok olumlu bir şey.

Kürt oylarının bir kısmı gitti. Gençlerden oy alamadı. Parti tabanında ‘Çözüm süreci oy kaybettirdi’, ‘Gençleri zapturapt altına almak lâzım’ diyenler de var. Kongre yaklaşıyor. AKP bütün bu kayıplarını karşılayabilecek bir yapıya dönebilecek mi?

Bu potansiyeli var ama başarır mı, başaramaz mı; yaşayıp göreceğiz. Bu potansiyeli olduğunu nereden biliyoruz? Nereden nereye geldiğini biliyoruz. Geçmişte ne tür insanlarla, ne tür zihniyetle başladı bu taban ve şu anda nereye geldi. Doğru bir liderlikle, doğru bir örgütsel öğrenim çabasıyla ve koordinasyonla AK Parti’nin bunu becerememesini düşünemiyorum. Çünkü Türkiye toplumu, geleceğe bakan bir toplum. Siz onlara geleceğin nasıl olabileceğini mantıklı bir biçimde anlatabilirseniz ve bazı şeylerin de niye olamayacağını anlatabilirseniz, insanlar çok rahatlıkla bu geçişleri yapıyorlar ama bu liderliği gösteremezsiniz herkes kendi yoluna gider. Parçalı bir yapı olarak AK Parti kalır. Parçalı bir yapıdan da Türkiye’nin geleceğine yönelik ortak akıl üretmek zordur.

Davutoğlu’nun liderliğinin bu dönemde bir öncekine göre farklı olmasını bekliyor musunuz?

Bu seçim sonucu seçmen tabanıyla parti arasında bir mesafe olduğunu gösteriyor. Bu da şu ana kadar yapılanın değil, farklı bir şeyin yapılması gerektiğini söylüyor. AK Parti’de bu farklı olan şeyi kim yapabilir? Çok fazla aday yok bence. Çünkü bunu yapabilecek olan insan hakkında şunu söyleyebilmeliyiz; bu insan on sene sonrasının siyasetinin de hâlâ adamı olabilecek biri. Böyle bakınca açıkcası Davutoğlu dışında hiçbir aday görmüyorum. Bunu bence o tabandan insanlar da böyle değerlendiriyor. Öte yandan parti seçmeni çok heterojen büyük kitle. Geçmişten gelen tarihsel bir misyonun taşıyıcısı. O kitlenin de doğal bir lideri var. Ben Tayyip Erdoğansız bir AK Parti’yi de düşünemiyorum. Öyle bir AK Parti başka bir parti olur. Bu 13 senelik deneyim şöyle ya da böyle çok kendine has bir fenomen. İlk defa yeni kurulmuş bir parti geliyor 13 sene tek başına yönetiyor. Şimdi nereden bakarsak bakalım bir dönem bitiyor bir başka normalleşme sayfasını açıyoruz.

Kaçınılmaz olarak AK Parti’nin birinci aktör olduğu ama kaçınılmaz olarak eskisinden biraz farklı davranmak zorunda olduğu. Bu aktörlerinin değişmesi demek ya da var olan aktörlerin Davutoğlu, Erdoğan dahil biraz farklı davranması demek. O zaman da şunu söyleyebiliriz; bir tek Davutoğlu’nun farklı davranması değil mesele, bütün aktörlerin bu ortak akla uygun olarak farklı davranmayı kabul etmesi, sindirmesi, bunu koordinasyon içinde yapabilmesi, farklı bir görünüm sunması demek. AK Parti’nin bu aklı üretip üretemeyeceğini şimdi o taban sorguluyor ve görmek istiyor.

Çok eminsiniz bundan?

Hayat zorluyor. Hayat eninde sonunda damgasını vurur.

Böyle bir değişim parti içi demokrasiyi de gerektirir ama…

Bu toplumsal kültürle siyasal kültürle çok bağlantılı. Bunu birdenbire yapmak da zor çünkü bir kurum kültürü var. Bu geçişi yapabilen daha uyanık olan liderlik kazanacak. Diğer partilerin de önünde hareket alanı var. Bu sadece AK Parti’nin meselesi değil. AK Parti’nin bu ihtiyacı daha çok hissetiğini düşünüyorum. Tek başına yönetmeye alışıkken yüzde 41’e inmekten hiç hoşlanmamış durumda. Bir şey yapma ihtiyacı çok daha fazla. Bu CHP’de yok, MHP’de  yok, HDP’de yok. Onlar kendilerini zaten iyi hissediyorlar. AK Parti’nin avantajı, şu anda tırnak içinde kaybetmiş duygusuna sahip olması. Bu çok olumlu bir şey. Çünkü bu duygu kendinize objektif bakmayı, kendinizi yeni sınavlardan geçirmeyi içeride konuşmayı, özeleştiriyi ortaya çıkartır ve ben şu anda bunun başladığını görüyorum AK Parti’de.

Öyle bir hava var ki AK Parti dışındaki diğer partiler ana muhalefet partisi olma maksadıyla hareket ediyormuş gibi çünkü ‘AK parti ile koalisyon yaparsam mevcut durumumu da kaybedebilirim’ diye düşünüyorlar sanki. Katılır mısınız?

CHP 15 yıldır ana muhalefet. Ana muhaletef olarak kalması ancak savunmacı bir bakışla olabilir. Oy olarak HDP, CHP’ye yetişmez ama söylem olarak, bir tür hava yaratma yeteneği olarak tabii ki HDP, CHP’yi fersah fersah geçebilir. İster hükümette ister muhalefette bu onların yapısal problemi. Öte yandan CHP bu kadar zamandır ana muhalefette ve orada kalırsa bu seçimde hiçbir şey kazanmamış olacak. Zaten oyu aynı, yüzdesi aynı. Halbuki bir kazanç çıkarmak istiyor. Dolayısıyla bence CHP iktidara mahkûm.

Bunu ne kadar idrak ederler bilemem ama bunu beceremezlerse sonradan geri dönüp baktıklarında bir yenilgi daha almış hissedecekler kendilerini. Ama MHP böyle değil. MHP ana muhalefet olmak istiyor çünkü hiçbir zaman ana muhalefet olmamış. MHP için iktidarda olmanın da avantajları var ama olmazsa kaybı çok fazla değil. Ana muhalefette olacak, oradan da bir şeyler kazanacağını düşünüyor. En azından başka bir role soyunacak. MHP çok daha rahat konumda. AK Parti de çok rahat konumda çünkü hangisi önüne gelirse, anlaşması durumunda onunla yapacak koalisyonu. Anlaşamazsa seçime gidilecek ve kimse AK Parti’yi suçlamayacak çünkü koalisyona çok açık olduğu belli. Dolayısıyla karar CHP’nin, çok net olarak. CHP gerçekten ne istediğini, nasıl istediğini kendi içinde tartışacak ve bir karara varıp bunu hayata geçirecek. İlginç bir şekilde şu anda koalisyon dinamiğinin en önemli aktörü ve belirleyicisi bence CHP olacak.

Ama AK Parti’nin vazgeçmeyeceğini söylediği şeylerden biri çözüm süreci. MHP olmaz diyor, CHP’nin 14 maddesinde adı geçmiyor. Nasıl olacak?

Kılıçdaroğlu konuşmasıyla çıtayı yükseltti ama çıta yükseldi diye kimse dizini dövmüyor. Kendi alanını daraltmış oldu. Masaya oturulduğunda daha politik bir bakışın egemen olacağını düşünüyorum. Bütün her şey bir kenara bırakılacak ve CHP içinde de reel politik tartışılacak. Yani ‘biz iktidarda olsak mı daha iyi, olur muhalefette olsak mı’ bu en önemli soru. ‘İktidarda olsak daha iyi olur,’ derlerse ki mantıklı cevap bu, bunun en optimum koşulu nedir bunu anlamaları gerekiyor. Bu optimum koşul da. çözüm sürecini içeren bir koşuldur, başka türlü AK Parti  ile masaya oturmanız çok zordur. Çünkü çözüm süreci protokolün bir parçası olmayacaksa MHP ile yapar o zaman. Niye CHP ile yapsın ki? Kılıçdaroğlu’nun maddelerine gelince ters bir şey de yok. Ona hiç değinilmemiş durumda. O noktaya geldiğinde ben Kılıçdaroğlu’nun bazı sembolik şeyler koyarak mesela Öcalan ile konuşmak gibi onlara hassasiyetler koyma koşuluyla çözüm sürecine çok daha sıcak yaklaşacağını düşünüyorum. Böyle bir istek zaten CHP’de uzun süredir var. ‘Biz çözeriz bu işi, ilk Kürt raporunu biz yayınladık’ diyen bir parti 14 madde çıkartıyor ama Kürt meselesini koymuyorsa zaten bu ciddiye alınamaz. Ya öncesini ciddiye almamak lazım ya da 14 maddeyi. Onun için de bunun geçici bir şey olduğunu düşünüyorum.

Yani AKP, CHP ile koalisyona mı öncelik verir?

Şu ana kadar bütün kritik adımların eşiğinde AK Parti her seferinde CHP’ye gitti ve CHP reddetti. CHP 80 yıllık Cumhuriyet’in taşıyıcısı. Onunla işbirliği yaptığı zaman bu hem AK Parti’yi, onun tabanını normalleştiriyor hem de CHP’yi. CHP’nin geleceğe el uzatmasını sağlıyor. Türkiye’yi demokrasiye ve sivil siyasete taşıyor. AK Parti’nin zaten işin kuruluşundan beri derdi ‘hep ben yöneteyim’ falan değil, kısmet böyle getirdi. AK Parti’nin esas derdi aslında meşru, bu ülkenin hakiki, sahici ve uzun vadeli bir siyasi hareketi olmasının pürüzsüz bir şekilde herkes tarafından kabulüdür. CHP ile olan işbirliğinde bu zaten kendiliğinden olacaktır. Böyle bir işbirliği şu an anayasayı tekrar gündeme getirebilir ve CHP ile yapılan anayasa kalıcı olur. Başka bir parti ile yaptığınız anayasanın kalıcılığını garanti edemezsiniz. Burada bir meşruiyet meselesi var. CHP sadece CHP değil aynı zamanda ordu, yargı, bürokrasi, üniversiteler birçok şey. Bütün bunlarla ilişkili bir odak noktası. O bakımdan da AK Parti  kesinlikle tabii ki CHP ile yapmak ister. Ama CHP’nin bu performansı becerebileceğine dair kuşkular var AK Parti’ de. O kuşku olmasa bence hiçbir sorun yok, çünkü Türkiye zaten bu normalleşme hızında ivme üzerine  ivme yaşıyor. Seçim sonuçları da düşünün ki bu kadar kimlik partisi denilen AK Parti’nin seçmeninin önemli bir bölümü hiç de kimlikle ilgisi olmadığını gösterdi. Bu Sünni, taşralı, şudur budur diye horlanan bir kesim. Bu kesim Türkiye’nin en demokratik zihniyetli insanları olduğunu gösterdi. Çünkü bizzat kavga ortamında kendi partilerine oy vermemeyi kabul ettiler. Bu dramatik radikal bir olay. Diğer hiçbir partinin seçmeni böyle bir sınavdan geçmiş değil. Onun için de Türkiye, yeni bir Türkiye’ye doğru gidiyor ve eğer CHP koalisyon sayesinde kendini yenileme şansı elde ederse aynı şeyi AK Parti de elde edecek çünkü burada yepyeni, çok Avrupai, birdenbire yepyeni bir Türkiye’nin kapısını bu iki kesim birlikte açabilir ve bundan daha doğal, daha Türkiye’nin lehine olan bir durum hayal edemiyorum. Bu ekonomisinden kültürel yapısına, turizminden her yerine kadar uzanan çok çok başka, bizim öngörmekte, hayal etmekte bile zorlandığımız yeni bir dünya demek.

‘AKP içinde CHP’nin bu performansı gösterebileceğinden endişe edenler var’ dediniz. Bunu biraz açar mısınız?

Bir tanesi CHP’nin kendi iç parçalanmış hali ve güne gününe uymama ihtimalinin yüksek olması. Zaten MHP’nin avantajlarından biri bu. Diğeri de kültürel benzeşme ama daha önemlisi Bahçeli ile bir protokol yapmışsanız o gider yani. İkinci bir sorun Gülen cemaati bağlantısı. CHP’nin hâlâ açık kapıları. Oralardan giriş çıkışın etkilenmenin nasıl olacağı, ne kadar olacağı, bunu da bilmiyorsunuz. Bir de ideoljik durum var ama aşılabilir diye düşünüyorum. CHP’nin AK Parti’nin bir kısım seçmeni için eski ve hiç de hoş olmayan bir Türkiye’yi temsil etmesi hali ama bu bence çok hızla aşılabilir. Çözüm sürecinde anlaşan AKP-CHP koalisyonu oradan hareketle alan genişleterek birçok şeyde anlaşabilir. Bu AK partili seçmene de iyi gelecektir, CHP’li seçmene de sonuçta iyi gelecektir. İki tarafta da hoşnut olmayan kesimler olabilir ama önemli değil çünkü Türkiye yeni bir senteze doğru gidiyor.

‘AKP çok rahat konumda, hangisiyle anlaşırsa onunla yapar koalisyonu’ diyorsunuz ama MHP ile yapsa çözüm süreci, CHP ile yapsa dış politika açısından kendi içinde sıkıntı yaşamaz mı?

Ama bu iki konuda da muhalefetin dili gerçek reel politiğin dili değil. İkisinin de dili AK Parti’ye vurma dili. Gerçekten de çözüm süreci ve dış politikaya baktığımızda Türkiye’nin hareket alanını çizdiğimiz zaman AK Parti’nin politikasını tam olarak tasvip etmese bile diğer iki partinin öbür uca sıçrama şansı da yok. Bir miktar esnetecek onu, bir miktar orta yere gelecek. Dış politikada Esed ile işbirliği derseniz bu olmaz. Ama burada da Türkiye halkı onaylamaz. Çözüm sürecini rafa kaldırırsanız yine Türkiye halkı onaylamaz. AK Parti’nin Türkiye halkına anlatabileceği bir hikâyesi var koalisyonla ilgili. O yüzden rahat. MHP’nin en önemli kaygısı nedir, Türkiye bölünür mü acaba? E böyle giderse bölünür işte. Yüzde 80’ini HDP aldı. Eğer Kürt sorununun çözümünde ilerleyemezseniz önümüzdeki üç sene, on sene bu hareket güçlenir ve o zaman MHP’nin de bir şey yapması lazım. Bu savaş olmadığına göre politika üretmesi lazım. Bu politikaya çözüm süreci demeseniz bile Kürtlere yönelik bir politikanızın olması lazım ve bunun Kürtleri tatmin etmesi gerekiyor. Zaten mesele de bu değil mi? O yüzden buraya gelecektir. Aynı şekilde dış politikaya baktığımız zaman şu anda baktığımızda IŞİD’in hiç Esed ile savaşmadığını görmek zorundasınız nasıl oluyorsa. Ya da PYD’ye yol açtığını görmek zorundasınız CHP’liler olarak. Bu yeni denklemde tutumunuz nedir? AK Parti’nin politikasının bir bölümünün yanlış olduğunu söyleseniz bile kendi politikanızın geçmişte yanlış olduğunu söylemek durumundasınız. Yeni bir durum var; buna AK Parti de, CHP de adapte olmak zorunda. Siyasi partiler birer öğrenme mekanizmasıdır ve hiçbir zaman kapıları kapatır şekilde bakmamaları lazım. Çünkü hayat değişiyor, hayat değiştikçe de partilerin tutumu, bakışı değişmek zorunda.

AKP-HDP koalisyonuna olası bir şey olarak bakmıyorsunuz sanırım?

İki tane çeperden gelen, merkeze karşı çıkmış parti. Anayasa tekliflerinde birbirine yakın teklifler vermiş iki parti. Doğal olarak bu iki partinin birbirine yakın davranması gerekir ve bu normaldir dedirtiyor ama reel politik var. Orada da ana karar vericinin Kandil olmaktan hâlâ çıkmamış olması. HDP hâlâ rüştünü ispatlamış bir parti değil. İki tane büyük model var Kürt siyasetinin önünde. Bir tanesi Ortadoğu’daki imkânları veri alarak Türkiye’ye bakmak, bir diğeri de Türkiye’deki imkânları veri alarak Ortadoğu’ya bakmak. Çok kabaca şu an görünen tabloda Öcalan, Karayılan vs gibi insanlar ikincisinin yanında durduğunu söylemek mümkün. Kandil, Duran Kalkan gibi insanlar da birincisinin. Tabii böyle çok net ayrışmış değil bunlar. Herkes her ikisini de kolluyor muhtemelen ama koalisyon gibi bir hakiki adım olayı gelince öncelikler değişiyor gördüğümüz kadarıyla, yoksa Kürt hareketi ikiye bölündü falan demiyorum. Ama reel politiğin zorlaması farklı öncelikleri çıkartıyor. Demirtaş da bu iki model arasında kalmış gözüküyor. Bence ikinci modele daha yakın çünkü Türkiye’nin partisi, Türkiye’de başarılı olmuş bir lider. Bunu tabii ki konsolide etmek isteyecektir. Dolayısıyla daha yumuşak bir tutum AK Parti ile enformal ve formel işbirliğine açık bir tutum almak isteyecektir, bunu söyledi de ama işte hemen Karasu, Kalkan falan oralardan başka sesler geldi ve öyle olunca da Demirtaş şöyle veya böyle söylemini değiştirmek zorunda kaldı. Böyle bir parti ile koalisyonun çok büyük zorlukları olduğu açık. Kiminle anlaşma yaptığınızı bilmeniz zor, hem de HDP ile koalisyon yaptınız, bir hafta sonra Kandil’in bir bölümü sokak eylemlerine başladı ve ondan sonra koalisyon bozuldu, seçimlere gittiniz; işte o zaman MHP’ye oyu kaybedersiniz çünkü ‘bu bir hataydı’ der seçmen. Bunun AK Parti’nin taşıması gereksiz bir risk olduğunu düşünüyorum ben.

[su_button url=”http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/mahcupyan-akpnin-avantaji-kaybetmislik-duygusu” target=”blank” style=”stroked” background=”#15d8d1″ size=”11″ wide=”yes” center=”yes” radius=”10″ text_shadow=”0px 0px 0px #000000″]Söyleşinin devamı: Al Jazeera[/su_button]

 

FİKRİKADİM

The ancient idea tries to provide the most accurate information to its readers in all the content it publishes.


Fatal error: Uncaught TypeError: fclose(): Argument #1 ($stream) must be of type resource, bool given in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php:2386 Stack trace: #0 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2386): fclose(false) #1 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2146): wp_cache_get_ob('<!DOCTYPE html>...') #2 [internal function]: wp_cache_ob_callback('<!DOCTYPE html>...', 9) #3 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/functions.php(5420): ob_end_flush() #4 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(324): wp_ob_end_flush_all('') #5 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(348): WP_Hook->apply_filters('', Array) #6 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/plugin.php(517): WP_Hook->do_action(Array) #7 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/load.php(1270): do_action('shutdown') #8 [internal function]: shutdown_action_hook() #9 {main} thrown in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php on line 2386