/

Mucizeden iktidar, ideal popülizm

6 mins read
5

Mucizeden söz edildiğinde sorulması gereken “Doğru mu yoksa yalan mı?” olduğudur. Mucizenin yalanlanması veya doğrulanması sanılanın aksine çok kolay değildir.  İnsan buna kendi aklı, vicdanı yani kişisel birikimiyle cevap verebilir. Bu konuda yargılar, inançlar değişebilir. Böyle duygusal meseleler, farklı düşüncelerle karşılaştığında, kişi veya toplumda kargaşaya yol açarlar. Nihayetinde mucize, idealize edilmiş duygusal bir meseledir ve toplumlar mucizelerle yönetilemeyecek kadar rasyonel ve pragmatisttir. 

İdealist ve mucizevi inanışların sonucunda ortaya çıkan duygusal tepkiler sadece kutuplaşma ve kaosa neden olacağından böyle toplumlarda, kaosu engellemek için bir otorite gerekir. Otoritenin varlığı kültürel, ekonomik ve siyasal farklılıkların düzenlemesini, dengelenmesini, kontrol edilmesini sağlar.  Hobbes’in deyimiyle “Özel akıl, kamu aklını (otoriteyi) kabul etmelidir.”  

Otorite, kararların, kanunların içeriğinin belirlenmesi olarak değerlendirildiğinde birçok sorunun da başlangıcıdır. Tek merkezli tanımlanması, güç dağılımının dengelenmesi sorununu ortaya çıkaracaktır. Tek merkezli güç, tek boyutlu bir siyasete imkan tanır. Böylece siyasal kazanımlarla düzenlenmiş bir adalet anlayışıyla sonuçlanır. Alınacak kararların kendilerini olumsuz yönde etkilemeyeceğine inanan bir toplumda ise siyasal popülizmin güçlenmesine olanak sağlar. Siyasal popülizm, merkezden uzak çevrenin sorunlarını çözmek yerine daha çok yeni vaatler, tersine gidişte yeni korkular ve kaygılar oluşturmak üzerine kuruludur. 

Kazanılmış siyasal hakların kaybedileceği kaygısı bunun en tipik örneğidir. Devlet, hukuk ve kanuni düzenlemelerle yürütülecek demokratik mekanizmaya sahip olmadığından, siyasal kazanımlar, hukukun ve kanunların önüne geçer. İktidarlarsa yaşanan sorunları hukuki düzenlemelerle aşmak yerine, destekçilerini  kaybetmemek için;  iktidarı kaybettiklerinde kazanılan hakların elden gideceği söylemini dillendirirler. 

Demokrasi, siyasal kazanımların hukuki güvence altına alındığı sistemlerdir. Hükümetlerin değişmesi halinde farklı siyasal çevreler, kazanılmış hakların kaybedilmeyeceğini bilerek hareket ederler. Destek verdikleri iktidarları, ekonomi ve politik uygulamalarıyla değerlendirirler. Daha somutlaştırmamız istenirse örneğin; İngiltere’de bir sosyalist, iktidarın değişmesi durumunda ; bireysel hak ve hürriyetlerinin, siyasal kazanımlarının değişmeyeceğini bilir. Siyasal mücadele ise devam eder…  

Bu durumun gerçekleşmediği düzenlerde demokrasiden söz edilemez. Bu devletler sadece ideolojik devletlerdir. Siyasal mücadele; taraftar kazanmak, vaatlerde bulunmak ve ideolojik göndermelerle yapılır. Bu durum zayıf  olanın otorite tarafından baskılanması anlamına gelir. Çoğunluk ise gücün, otoritenin” kendi yanında olduğuna inandığından beklenen idealist, mucizevi çözümler; popülizmin egemenliğiyle sonuçlanacaktır.  Türkiye’de son on iki yıldır yaşanan tam da budur. 

Ne dindar kesimlerin geçmişte yaşadıkları ve yaşaya geldikleri sorunlara anayasal bir çözüm getirilmiştir. Ne de Kürt, Alevi meselisine yönelik  hukuki bir düzenleme yapılmıştır. Özellikle dindarlara ve Kürtlere, iktidarın kaybedilmesi durumunda; on iki yıllık siyasal atmosferin (kazanımların) kaybedileceği pompalanmaktadır.  Seçim dönemleri yaklaştığında yeni anayasa söylemleri eklenerek…  Kaygılı muhafazakarlar oluşturulmakta, gazete köşelerinden  bol reklamlı tanıtımlar yapılmaktadır.

Bu çok kaygılı vatandaşlarımızın, kaygılarının giderilmesi için hukuki ve yasal düzenlemelerin neden yapılmadığı sorulmazken, o kaygı bolca yaşatılmaya çalışılmaktadır. Oysa sözüm ona haklarını kaybedecek bu kaygılı  vatandaşlarımız, sanırım şunu bilmemektedirler. Aradan geçen on iki yıl sonra bu ülkede; “Kemalistlerin”, beyaz Türklerin, laiklerin, siyasal hakları, anayasa ve kanunlarla güvence altındadır. Bu ülkenin seçkinleri yine eski seçkinler, aynı imtiyazlı sınıflardır. Tek güvencesi olmayan bu toprakların, sünni dindarları, Alevileri ve Kürtleridir.

Not: Şimdilerde ayrıca başkanlık sistemi tartışması başlatılmış… “Sorunlar bununla çözülecek” denilmektedir.  

Ben çok inandım. Ya siz?

FİKRİKADİM

The ancient idea tries to provide the most accurate information to its readers in all the content it publishes.


Fatal error: Uncaught TypeError: fclose(): Argument #1 ($stream) must be of type resource, bool given in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php:2386 Stack trace: #0 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2386): fclose(false) #1 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2146): wp_cache_get_ob('<!DOCTYPE html>...') #2 [internal function]: wp_cache_ob_callback('<!DOCTYPE html>...', 9) #3 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/functions.php(5373): ob_end_flush() #4 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(324): wp_ob_end_flush_all('') #5 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(348): WP_Hook->apply_filters('', Array) #6 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/plugin.php(517): WP_Hook->do_action(Array) #7 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/load.php(1260): do_action('shutdown') #8 [internal function]: shutdown_action_hook() #9 {main} thrown in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php on line 2386