Ben Rasûl’ün dinini tecdit ettiğimi söylüyorum

14 mins read
10

Murat Kapkıner; bizim ağabeyimiz, büyüğümüz… O bir dönemin İslamcı gençleri için fikirleri, yazdıkları ve şiirleriyle öncüydü. Okuduğu şiir kasetleri paylaşılamazdı. Şiir gecelerinde onun katıldığı salonlar hınca hınç dolar, gençler onunla tanışmak için sırada beklerdi… Çıkardığı Varide Dergisi sadece bir edebiyat dergisi değildi. Özellikle üniversite öğrencileri için bir kaynaktı. Murat Kapkıner’le dünü, bugünü konuştuk. Daha da konuşacağız. Bu bir başlangıç niyetine… 

(Söyleşi: Hayati Esen)

Murat Kapkıner artık yaşı kemale ermiş büyüğümüz. Söyleyecekleri olan bir bilge… Bugün kendisine baktığında ” Gardaşlar Allah için, ben şunu yaptım. Yahu siz de onu kesin yapmalısınız!” diyeceği şey nedir?

Evet sevgili Hayati! Yaş kemale erdi. Koyun ömrü kadar ömrüm var-yok. “’Gardaşlar şunu yaptım.’ diyebileceğin bir şey var mı bu yaşta?” diyorsun.

Biliyorsun, bugün bilinen anlamıyla, tevazu riyadır. Tanrı bizi uzak etsin. Övünmenin bir nev’i ,tahdis-i nimettir. Bu bağlamda övünmekten korkmam. İmam Rabbani’den sonra bu din tecdit görmedi. (Bilmiyorum, yaklaşık 400 yıl sonra) Büyüklerin himmetiyle, Cenab-ı Hakk ( elbette izni kadar) beni buna müyesser kıldı (Paranoid şizofreni (!)). Ama milletin pek suçu yok; ortalık mehdiden geçilmiyor. Ben, mehdilik iddiasında bulunmuyor, Rasûl’ün dinini tecdit ettiğimi söylüyorum. Yazdıklarımın tamamı gözden geçirilirse benim müddei olmama gerek kalmaz. Yaptığım değil; bana yaptırılan bu.

“’Ben şunu yaptım. Siz de kesin şunu yapmalısınız!’ diyeceğin bir şey var mı?” diyorsun: “Benim ömür boyu yaptığımı yaparak, başkalarını değil; kendi nefislerinizi teşrih masasına yatırın.” demek isterdim.

“Ben müceddidim.” diyorsun. Tamam… Yazdıklarını insanlara referansta verebiliriz ama insanlara gidin okuyun demekten başka somut bir örnek verebilir misin?

30 yaşından beri hiçbir tefsirde, hiçbir yerde olmayanı yazdım. En son daha 15 günce iki peygamberin karısının oruspu/zinakar olduğunu yazdım. Delilleriyle… Buyrun bakın, kimse söylemiş mi? 1400 senedir kimse söylemiş mi bunu? Benden somut bir örnek istiyorsan, okusunlar. Ben bunları söyleyebildim. Delilleri ortada, apaçık doğru… Bir daha söylüyorum sadece 10-15 gün önce yazdığım bir yazı değil, otuz yaşından beri ne yazdıysam özgündür…

(Rasim Özdenören , Murat Kapkıner)

ozdenoren_kapkiner1

 

Başka bir örnek; “Nefislerinizi öldürün…” hurafesi… Nefis risalesinde bunu yazdım. Kardeşim bu ayet yani nefislerinizi öldürün: “Birbirinizi öldürün demektir.” diye. Yoksa sufilerin kastettiği manada değil. Tamam tasavvufta verilen mana başka ama önemli olan ayet ne diyor, Kur’an ne diyor, ilim ne diyor… Biz de dervişiz. Tamam, elimize gözümüze bulaştırmış olabiliriz. Ama ayet ne diyor, ona bakmak lazım. İnsan şeyhin yanına ilim için gitmez. Mesela, Nuri Efendi’ye el bağladım ama ilim için el bağlamadım. Kimi zaman o bana sorardı: “Murat Bey, bu ayete ben böyle mana verdim. Sen ne dersin?” diye. İnsan şeyhinin yanına marifet için, neşv’ü-nema için, irfan için gider. Yani şeyhe ilim için gidilmez. Kitaplarda en iyisi var. Yine Şeyhim Avni Efendi -sen de bilirsin- aynı zamanda o klasik alimdir ama ben onun da yanına o ilim için gitmedim.

İslamcı bir şairsin ve yazarsın. Belki bunu kabul etmiyorsun, hiç sormadım. Ama ben seni İslamcı olarak tanıdım. Bugün baktığında eskiye nazaran iyi veya kötü ne değişti?

Sonradan düşündüm. Kendi hakkımda hiçbir zaman ‘İslamcı’ ya da ‘Şeriatçi’ dememişim. Oysa, o yıllar sorsalardı, İslamcı değil belki ama şeriatçi olduğumu söylerdim. (İslamcı terimine başından beri soğuktum. İslam alınan satılan bir şey değildi). Şeriatçi için aynı soru sorulabilir. Şeriatçi olduğumu söylediğimi de pek anımsamasam da ‘kabul’ ediyordum. Şeriatçi olmak , o yıllar kurulu düzene karşı olmaktı.

“Ne değişti?” diyorsun. “Ya da sen nasıl değiştin.” demek istiyorsun. Ben değişmedim. 1980 yılındaki Mümin Murat kimse; artan, eksilmeyen imanıyla, şu an da O’dur.

O yıllar, Darbeci Kenan ve avenesi iki metre önümden geçtiği sırada ben dergi okuyordum. Yanımdaki arkadaşım: “Abi çok tuhafsın. Az önce önünden devlet başkanı, başbakan geçti. Görmüyorsun…” deyince, insiyaken: “Müşrikler, necisler (poxlar) ile işim olmaz.” demiştim. Ordu, benim terminolojimde işgal kuvvetleriydi.

“Ne değişti?” Ben değil, ülke gerçekleri değişti. Şu an için Cumhurbaşkanı benim başkanım, Başbakan benim başbakanım ve bu ordu artık işgal kuvvetleri değil benim ordum.

Dünde yaşamaya devam edip kendilerine yazık eden âlim, kanaat önderi arkadaşlarım var. Hâlâ bir şeriat devleti umudundalar ve dizlerini dövüyorlar. Şeriat devleti diye birşey olmadığını; aslolanın, mümin halkıyla barışık bir Başkan ve (ordu gibi) devlet organları olduğunu akledemediler. Oysa bütün, eski şeriat kitaplarına bakın; Dar’ül-İslam, şeriatin uygulandığı yerler olarak tanımlanmaz. Şöyle tanımlanır: “Müslümanların liderlerinin vaziyet ettiği ülke.”

“Şu an için Cumhurbaşkanı, Başbakan, ordu işgal kuvvetleri değil, benim…” diyorsun. Bu itaat kültürünün bir yansıması değil mi? İtaat kültürünü canlandırmıyor mu?

Asla ve kat’a! Niye, çünkü biz Tayyip Erdoğan’ın hatalarını sol basında ve sağ basında defaatle söyledik, yazdık. Yalnız başımızdaki insan mümindir, müslümandır. Söylemek istediğim bu. Tabiki yanlışlarını, hatalarını söyleyeceğiz. Ne itaat kültürü! T24’te, Taraf’ta eleştirilerimi görebilirler.weshinger_pastanesi_kapak_baski

Sana verdiğim cevaplara da bak, kimi yerler çok önemli, trajik ve hoş… Siz gençsiniz… Bak, bizim için bu devlet küfür devletiydi. Ordu işgalci bir orduydu. O gün için bu düşüncemiz haktı, doğruydu. Yıllarca “Bu ordu, işgal devletleri ordusu.” diyordum. Bugün öyle diyemiyorum. Bugün öyle değil… Ha yarın ne olur onu bilmiyorum. Belki yarın aynı şeyleri yeniden diyeceğim. Allah korusun! Bugün, devletle millet barışık. Ben bugünleri göreceğimi sanmıyordum ama görmeden öldürmedi Allah beni. Bugün başımızdaki Başbakan, Cumhurbaşkanı müslüman adamlar nihayetinde yönleri İslam…

Ama biz eleştireceğiz, eleştirmekten geri kalmayacağız.

Peki, İslami camiada eleştiri kültürünü yeterli görüyor musun?

Hayır hayır! Ne eleştirisi, ne kültürü… Ya onları katma. Ama bu halk her seçimde tam onikiden vuruyor. Eleştiriyi onlar yapıyor sırası geldiğinde…

Malatya İslamcılığının derviş olan kanadını temsil ediyorsun. Bir de rahmetli Abdülhamit Turgut vardı, derviş olan.  Ama Malatya İslamcılığı daha çok İslami camiada tasavvuf düşmanı bir akım olarak görüldü. Oysa baktığımızda Malatya’nın gerçek düşünce mimarları dervişler. Neden bunu kimseye anlatamadık?

phpThumb_generated_thumbnailBiliyorsun, ben ‘Çekmegilci’ denilen yanlış bir kapıdan girdim İslam’a. Ama başından beri tasavvufa, evliyaya, keramete, duaya icabete vs. İnanırdım. Salt hurafeyle savaşıyordum. Öyle bir gün geldi ki arkadaşlarımın, saydıklarıma gerçekten inanmadıklarını gördüm ve ilişkimi kestim. Nankör olmak istemem. Çekmegil’in (çoğu yerde olumsuz da olsa) Türk düşünce yaşamına katkıları oldu. Ama sen (Allah şefaatine nail eylesin) Abdülhamit ile beni Malatya tasavvufî düşünce havzasının mimarı olarak görüyorsun. Allah, hüsn-ü zannına göre muamele eylesin. Bu soru bağlamında, inadına “tasavvuf düşmanı” görüldüğümüzü söylüyorsun. Bunda Merhum Abdülhamit’in katkısı var mı bilmiyorum ama sanırım benim var. İslam’a o kapıdan girmeyecektim…

Murat Kapkıner’in kırk yıllık yazarlık serüveni var. Şiirleri, denemeleri ve özellikle de son dönemde yazdığı romanları… Bence asıl çığırı, Murat Kapkıner romanda açtı. “Seni Öldüğüm Gün” den bahsediyorum. Bu romanı neden İslami yayınevleri basmadı? Neticede dindar çevrenin fikir öncüleri arasında sayılan bir ismin romanıydı bu.

Bunlar eşşek! Üstad Rasim Özdenören ve onun ilgisiyle yazan Kürşat Bumin, arkadaşlarım Ahmet Altan, Alper Görmüş de şifahen çok beğendiklerini söylemişlerdi. Elbet başka kimler okudu, beğendi bilemem. Demem o ki roman okuyucusunu buldu. Yüzyılındır…

( Söyleşinin budan sonraki bölümü daha sonra yayınlanacaktır.)

FİKRİKADİM

The ancient idea tries to provide the most accurate information to its readers in all the content it publishes.


Fatal error: Uncaught TypeError: fclose(): Argument #1 ($stream) must be of type resource, bool given in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php:2386 Stack trace: #0 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2386): fclose(false) #1 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2146): wp_cache_get_ob('<!DOCTYPE html>...') #2 [internal function]: wp_cache_ob_callback('<!DOCTYPE html>...', 9) #3 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/functions.php(5373): ob_end_flush() #4 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(324): wp_ob_end_flush_all('') #5 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(348): WP_Hook->apply_filters('', Array) #6 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/plugin.php(517): WP_Hook->do_action(Array) #7 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/load.php(1260): do_action('shutdown') #8 [internal function]: shutdown_action_hook() #9 {main} thrown in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php on line 2386