MISRI KADÎM

7 mins read
1

acaba ot gibi yerden mi bittim
acaba denizlerde mi şaşırdım
ve zamanı nasıl unutmaktayım

zaman unutulunca mısrı kadîm yaşanabiliyor
kendimi unutunca seni yaşayorum
yaşamak
bu ânı yaşamaktır

ammon râ’ hotep
veya tafnit
kim olduğunu bilmek istemiyorum
yalnız etrafında nefes almalıyım

dut bu a’ru ünnek pahper
kama pet kama tâ
mısır metinlerinde okuduğum cümleler
seninle okuduklarımsa büsbütün başka şeylerdi

seninle bir bahçedeyiz geliyor bana
orada hem var hem yok gibiyim
daha doğrusu bütün bir bahçe oluyorum
insanlığımdan çıkarak
kama pet
kama tâ

Asaf Hâlet Çelebi

Bir ayağı Doğu´da, Bir Ayağı Batı´da olmak..

Biraz da böyle değil midir zaten Anadolu?

Anadolu; sinesinde nice uygarlığa yer açmış olan medeniyetler kuşağı, kimilerine göre belki de ana kucağı… Bir süredir zaruri nedenlerle yurt dışında yaşamanın verdiği duygusallık mıdır yoksa uzakta iken biraz daha dışarıdan bakıyor olmanın getirdiği objektifliğe yansıyan özlem midir bilemiyorum hissettiklerim. Ancak köy köy Anadolu´lu, yol yol Anadolu´lu iseniz ve sonrasında gördüğünüz her yabancı kenti ilk önce zihninizde yıllarınızı geçirdiğiniz ülkenizle karşılaştırıyorsanız, sonunda da yok canım bizim ülkemiz gibisi yok diyorsanız farkında olmadan kendi kendinize ve direği sızlıyorsa burnunuzun, işte o zaman yavaştan toparlama vakti gelmiştir bavulunuzu.

Hele bir de kendinizi atalarınızın ulaşabildiği en uzak Avrupa kentinde kimi zaman yapayalnız hissediyorsanız, çoktan geriye doğru gün saymaya başlamışsınızdır. Çünkü bilirsiniz döneceğiniz yerde hangi köye gitseniz, hangi kapıyı çalsanız bir bardak su veren, sıcacık çayını paylaşan mutlaka bulunur.

Kendi adımıza tam olarak on beş ay önce başlayan Viyana macerasının sonuna yaklaşıyoruz, daha doğrusu son düzlüğe giriyoruz aslında. Yine de önümüzdeki bilinmezlikle son düzlüğü bazen engebelerden ibaret görüyoruz. Emeklilik sonrası yurda dönen gurbetçilerimizin hissettikleri kadar olmasa da, itiraf etmeliyim ki hem biraz telaş hem de merak içerisindeyim ben de bu süreç içerisinde. Lakin aileden sonra en çok da sanırım antik kentlerini, ören yerlerini özlemişim Anadolu´muzun.

Hatti´lerden Frigler´e, Hitit´lerden Psidia´ya, Komagene, Urartu ya da doğup büyüdüğüm Kapadokya´ya, Roma, Selçuklu ve Osmanlı eserlerine, mimarisine, kültürüne ve sanatına olan düşkünlüğümü biraz da üstad Asaf Hâlet Çelebi´nin üslubundaki senteze benzetiyorum haddim olmadan. Dolayısıyla da dizelerinde Frankofon kültürü ile Doğu´nun mistisizmini, tasavvufunu, ya da kimilerine göre metafiziğini harmanlayan ustanın satırlarından esinlenerek ilk olarak Mısır ile başlayan Arkeoloji sevdasının delaletiyle selamlıyorum sizleri.

Bu denli kadim toprakların hamurunu alıp da ruhuna; diliyle, diniyle, tarihiyle, edebiyatıyla, sanatıyla, o mozaiğin içerisinde küçük bir çakıl taşı iken, eser tamamlanıp da mozaik ortaya çıktığında sanatçı ne denli gururlanıyorsa, ben de gerçekten aidiyet hissettiğim, dört mevsimi aynı anda yaşayan bu coğrafyanın kapılarını birlikte aralamak istiyorum sizlerle. Kendi mozaiklerimizden yansıyan birer ışık hüzmesi ile aydınlatalım yollarımızı, paylaşalım yolculukları.

Batı medeniyetinin sağladığı eğitim ve kariyer gelişimini, Doğu´nun özüyle buluşturabildiğimiz takdirde ne mutlu bize. Çünkü buralarda yaşamanın getirdiği en büyük birikim belki de önce toprağınızın kültür verimliliğinin farkına biraz daha gerçekçi şekilde varabilmek. Temellerini aldığınız ahlakın, insanlığın yazılı kurallardan daha çok manevi değerlerle özümseniyor olması. İstediğiniz kadar sanatın başkenti olan bir Avrupa kentinin uzun süreli misafiri olun, ruhunuzu doyurmuyorsa orası ve hep aklınızın bir köşesindeyse doğduğunuz topraklar, işte o zaman muhakkaktır ki dönüp dolaşıp gideceğiniz yer yine Anadolu´dur. Biraz da böyledir bu topraklar, dünyanın neresinde olursanız olun hep kendini aratır, çünkü çelmiştir çoktan aklınızı. Öyle ki Ahmet Arif´in mısralarındaki gibidir: “Anadolu´yum ben, Tanıyor musun?” derken keşfetmeniz için yeniden ve yeniden açar anakucağını… Çünkü bir “Ana” gibidir Anadolu, ayırmaz hiçbir yavrusunu diğerinden… Ve o kardeşler ki birlikte en güzel mozaikleri oluştururlar…

FİKRİKADİM

The ancient idea tries to provide the most accurate information to its readers in all the content it publishes.


Fatal error: Uncaught TypeError: fclose(): Argument #1 ($stream) must be of type resource, bool given in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php:2386 Stack trace: #0 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2386): fclose(false) #1 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2146): wp_cache_get_ob('<!DOCTYPE html>...') #2 [internal function]: wp_cache_ob_callback('<!DOCTYPE html>...', 9) #3 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/functions.php(5373): ob_end_flush() #4 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(324): wp_ob_end_flush_all('') #5 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(348): WP_Hook->apply_filters('', Array) #6 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/plugin.php(517): WP_Hook->do_action(Array) #7 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/load.php(1260): do_action('shutdown') #8 [internal function]: shutdown_action_hook() #9 {main} thrown in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php on line 2386