/

Rakı, şarap, topuksuz ayakkabı yasak

6 mins read

Birkaç gündür gündemi meşgul eden; duymazdan, görmezden geldiğim bir sorundan bahsetmek istiyorum. “Neden bu konuda yazayım? Yazmayayım. Yazmamalıyım… Sen dindar adamsın, sofu adamsın.” dedimse de kendime dinletemedim. Ayran içtim, yazmaya başladım. 



Sorun, benim sorunum değil. Ama… 



Rakı, şarap, konyak, votka ve bilumum sarhoş edici meşrubatı hayatımda içmedim. İçmeyişimin en önemli nedeni hiç kuşkusuz dindarlığımdan; beceremediğim yarı sofuluğumdan. “Sadece dindarlıktan dolayı mı içmiyorsun?” diye sorulsa. “Belki beni alıkoyan şeyin, sarhoş olmaktan, aklımın kaybolmasından korkmam.” diyebilirim. Aklımdan başka bir şeye güvenmediğimden sanırım.  İnsanların günah olarak kabul ettikleri kimi fiilleri işlemeyişi, sadece inançlarının bir gereği değil onu yapmalarını engelleyen başka nedenlerin de var olmasıdır



Ama keşke insanların işlediği günahlar, içki gibi sarhoş etse! O zaman görürdük kimin hangi günahı işlediğini. Birden kendimi içmenin, sarhoş olmanın meziyetlerini savunur buldum. Varsın olsun,  sarhoşları ve sarhoşluğu savunayım.



Taksim meydanından yürüyoruz… 



Uzun zaman oldu Taksim’de yürümeyeli. Burayı seviyorum. Hayatın akışını, insanî yönünü görüyorum. Eskiden mahallemizin; kabadayısı vardı, alkoliği vardı, delisi, velisi vardı. Zengini, fakiri vardı. Farklı kültürler ve hayat anlayışına sahip insanlar bir arada yaşardı. Taksim bana bir an onu anımsattı. Birahaneden çıkan sarhoş, yan taraftan okunan ezan sesi birbirine karışmış. Bildiğimiz ve tanıdığımız hayat. 



Şimdiler de çevre ham softalarla doldu. Çıkar ilişkileri sakalın boyunu uzatıyor.



Doğruya, Başbakan “Dindar bir nesil yetiştireceğiz.” dedi.



Devlet dindar nesil yetiştirir mi? Devleti ne ilgilendirir benim neslimin dindarlığı? Bu devlet, devletlik yapmak istiyorsa; her din ve mezhebin haklarını anayasal güvenceye alsın. Hıristiyanın okulunu, Alevinin cemevini, dervişin tekkesini, mollanın medresesini açmasına izin versin. Bir devlet dindar nesil yetiştireceğiz demeye başladığında ancak faşist, devletçi bir nesil yetişir.



Ama yok! Daha onu lütfetmediler.



Şimdi Başbakan “Sarhoş bir nesil istemiyoruz.” diyor. Evet, bir devlet vatandaşını kötülüklerden korumalı. Ve dahi içki tüketimini, sarhoşluğu engellemeli. Ama nedense bizim devlet sadece bunu yapıyor. Vatandaşını, dizayn ederek koruyor.



Ama toplumun beklentilerini bir türlü yerine getirmiyor. Milyonlarca taşeron işçisinin mağduriyetini gidermiyor. Özel sektörde çalışan işçilerin sendikal haklarını güvence altına almıyor. Sendikal hak, çalışana; her hangi bir şart koşulmaksızın, bireysel başvurusuyla gerçekleşmeli iken bunu sağlamıyor. Sigortasız işçi çalıştırılmasına engel olmuyor. 
Büyük sermaye sahiplerine karşı küçük esnaf korunmuyor. Örneğin büyük sermayenin, küçük mahallelere kadar girmiş olan “bakkallarını” engellemiyor.



Kısaca her vatandaş, kanunlar karşısında özgür bir birey olarak eşit haklara sahip olamıyor. 



Son Söz Olarak Hatırlatma!



Bu hükümetin yılmaz savunuculuğunu yapan İslamcılar, içki yasağını savunacaklarına yeni ve özgürlükçü bir anayasanın mücadelesini vermeleri gerekmez mi? Başörtüsü yasağına karşın sokaklara dökülenler, yeni bir anayasa için seslerini dahi çıkarmıyorlar. Neden “Yeni bir anayasa istiyoruz!” diyerek bir gösteri yapmıyorlar? Bu kitle demek ki demokrasiyi değil, toplumu dizayn eden devletin bekçiliğini savunuyormış. Kemalizmin toplum mühendisliği sona erdirildi ama meğer yeni mühendisler sizden çıkacakmış.



Yarın bu devlet sizlerin boyları kısa diye “ Güvenliğiniz ve sağlığınız için t
opuklu ayakkabı giymelisiniz..” der ve bunun kanuni düzenlemelerini getirirse; kim, neye, nasıl, itiraz edecek. Örnek saçma mı oldu?  Evet… Ama bu ülkede toplumu dizayn etmenin yeni bir dili geliştirilirken, hak ve özgürlüklerin önü açılmazken, hangi saçmalıkların karşımıza çıkacağını; nasıl, nerden bilebiliriz?

FİKRİKADİM

The ancient idea tries to provide the most accurate information to its readers in all the content it publishes.